"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Estetik duygumuz ve ubudiyet

Hüseyin Şahin
28 Mayıs 2025, Çarşamba
Bir arkadaşımla ünlü bir sanatçının fotoğraf galerisine gitmiştik. “Mevsimler ve fotoğraflar” adını taşıyan sergide değişik tarihlerde çekilmiş, ülkenin farklı yörelerinden manzaralar yansıtan fotoğraf vardı.

Ziyaretçiler her fotoğrafın önünde toplanıp hayran hayran bakıyor, zaman zaman kendi aralarında yorumlar yapıyorlardı.

Baharda çiçek açan ağaçların göz kamaştırıcı güzelliğini gösteren karelerle başlayan ilk bölüm, yaz ve sonbahara ait nefis fotoğrafların ardından, kış mevsimine ait, beyaz örtüye bürünmüş orman manzaraları, karda yürüyen kız çocukları gibi doyumsuz tablolarla sona eriyordu.

Bu tür sergileri hiç kaçırmayan arkadaşım, akşam eve gittiğinde günlüğüne şunu yazmıştı: “Büyüleyici fotoğraflarla ülkemi dört ayrı mevsimde, bölge bölge dolaştıran olağanüstü bir sergiye gittim bugün. Gözlerim doydu...”

Evet, estetik duygumuzun dışa açılan penceresidir gözler. Gözler değişik açılardan güzelliklerin fotoğrafını çekip bu duyguya gönderirler. Doyan gözler değil bu duygumuzdur aslında. Kulaklar da başka güzellikleri derleyip aynı duygumuza yollarlar. Mesela, rüzgârın esintileriyle hışırdayan yaprakların tatlı melodisini yahut yamacın alt tarafından akıp gelen derenin çağıldamasını yahut da bahçedeki güle muhabbetini dile getiren bülbülün şakımasını... Diğer duyularımız da öyle. Onlar da kendi ‘mizanlarıyla’ güzellikleri derleyip sunarlar bu duygumuza!

Güzelliği görüp hissetmek ve güzellik karşısında farklı bir boyuta geçmek insanın en müstesna duygularından birisidir. Derecesi ve gelişmişlik düzeyi farklı olmakla birlikte, her insanın yaratılışında böyle bir duygunun bulunduğu âşikârdır. Bundan dolayıdır ki insanlık tarihi boyunca felsefenin ana konularından birisi estetik olmuş, insanların kendilerini gerçekleştirdikleri önemli etkinlik alanlarından birisini sanat faaliyetleri teşkil etmiş, “güzel sanatlar” adıyla dünyanın birçok yerinde onlarca yüksek öğretim müesseseleri kurulmuştur.

Adına felsefî bir terim olarak ister estetik diyelim ister sanatperverlik diyelim, en yalın haliyle “güzelliği fark edip takdir etme” duygusu evrensel, insanî bir değerdir. “İnsaniyet-i Kübra (büyük insanlık)” olan İslâmiyet bu duyguyu aslî kaynağına bağlayan, sonra da hem bu kaynağa karşı hem Onun var ettiği âlemdeki güzelliklere karşı duyarlılığı artıran, geliştiren açıklama ve temellendirmeler yapmıştır.

Her şeyden önce Kur’ân’a göre, yaratılışta gözlenen güzelliğin kaynağı Yaratıcının bizzat kendisidir. Zira O, “muhsin, cemil, mücemmil” gibi isimlerle müsemma olup “mutlak cemal sahibidir”. Yarattığı göklerde ve yerde olan her şey Onun güzelliğinin eseri, ispatı ve tecellisidir. Bu çerçevede, mesela bir ayette şöyle buyrulur: “O Gökleri ve yeri hak üzere yarattı. Sizlere de suret/şekil verdi. Verdiği suretinizi en güzel şekilde kıldı. Dönüş O’nadır”1. Başka bir ayette ise yine O, “Andolsun, biz dünya semasını kandillerle süslendirdik”2. Diğer bir ayette de “Biz, gerçekte insanı en güzel şekilde yarattık”3 buyuruyor. Nihayet başka bir ayette ise “O, yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaptı” buyuruyor.4

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Rabbimiz hilkatimizde hatta simalarımızda, yerde ve göklerde kısacası bütün “yaratılışta” bulunan güzelliğin kendi eseri olduğunu ifade ediyor.

Biz Onun bize verdiği özelliğin gereği olarak pratik hayatımızda gördüğümüz güzellik (diyelim muhteşem bir mimarî eser veya tablo) karşısında hayranlık duyuyor, sahibini takdir ve tebrik ediyor hatta alkışlıyoruz. İşte bir mü’min de tüm yaratılışta gördüğü muhteşem İlâhî güzellikler karşısında bunların Sahibi olan Yaratıcıya hamd etmek, senada bulunmak, Onu tebcil etmek durumundandır. Bu, öz ifadesiyle, “ubudiyet” yani kulluktur.

Mü’min dikey düzlemde mutlak güzellik kaynağı olan Rabbine sonsuz hamd ve sena duyguları ile mukabele ederken, ferdî ve sosyal hayatında aynı duygunun gerektirdiği şekilde, -maddî ve manevî olarak- güzel olmaya çalışmak, yaptığı işleri güzel yapmak, güzel ahlâkî meziyetleri kuşanmak durumundadır. Bu manada Resul-i Ekrem’in (asm) hayatının özü de bundan ibarettir. O, secdede Allah’a karşı sonsuz hamd ve tesbih duygularıyla, “ubudiyetle” mukabele ederken, yine ubudiyet görevi içinde kendi kılık kıyafetine dikkat etmiş, güzelliğini korumuş, Allah’a güzel ahlâk duasında bulunmuş, ümmetine de örnek olup irşadda bulunmuştur. Mesela bir defasında, misafirlerinin geldiğini görünce, saç ve sakalını temizlediğinde, bunu yadırgayan Sahabiye, “Allah güzeldir, güzelliği sever” buyurmuştur5. Hatta bir defin sırasında, eğri olan kabir toprağının düzeltilmesini istediğinde, “Ey Allah’ın Resulu, bu vahiy midir?” diyen kişiye, “Hayır, göze güzel gelsin diye söylüyorum” demiştir.6  Başka bir hadisinde, “Allah, yaptığı işi güzel yapan kulunu sever” buyurmuş7 ve bir duasında da Allah’a şöyle niyaz etmiştir: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel kılmışsın, ahlâkımı da güzel kıl”8.

Ne mutlu güzel gören, güzel düşünen, güzelliğin gerçek kaynağını bulan ve güzel yaşayanlara!

Dipnotlar:

1- Teğâbün Suresi: 3. 

2- Mülk Suresi: 5

3- Tin Suresi: 4

4- Secde Suresi: 7

5- Müslim, İman, 93

6- İbni Sâd, Tabakât, I, 147

7- Beyhakî, Şuabü’l-İman, IV, 334

8- Ahmed b.Hanbel, Müsned, I, 403

Okunma Sayısı: 549
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı