Zira 2009’da “2011, Allah ömür verirse son milletvekilliği adaylığımdır” diye konuşan partili Cumhurbaşkanı’nın 2012’deki partisinin kongresinde “son kez genel başkanlığa adayım, ben tükürdüğümü yalamam!” ve “2023’te milletten kendi adımıza son kez oy istiyoruz” taahhüdüne rağmen tekrar aday olması 31 Mart seçimleri öncesi “bu seçim, benim için final” taahhüdünün çiğnenmesiyle “son adaylığım” sözleri inandırıcı bulunmuyor.

Nitekim Cumhurbaşkanı’nın “jübile” lâflarının hemen akabinde AKP’li yöneticilerin ikrarlarıyla “yarın ola hayrola”, “halkın gönüllerinin işidir”, “ölüm bizi ayırıncaya kadar biz liderimizle devam ederiz” açıklamalarıyla hiçbir taahhüdün tutulmaması, parti sözcüsünün “önemli olan milletin istemesidir, parti olarak devamını arzu ederiz” sözleri, “aday olma derdim yok çıkışının da bir yanıltma olduğunu daha ilk günde ortaya çıkarıyor.

KAMUOYUNU YANILTMA ÇARPITMALARI

Hatırlanacağı üzere evvelâ 8 Temmuz 2002’de katıldığı Kocayayla şenliklerinde tam da 2001 ekonomik krizinde düzelmenin başladığı sırada 3 Kasım’da seçime gidilmesini ilân eden Bahçeli, partisinin ve Başbakan Yardımcısı olarak yer aldığı Anasol-M koalisyonunun sonunu getiren ve AKP’nin yüzde 34 oyla Meclis’in 65’ini doldurmasıyla tek başına iktidarını sağladı. Akabinde AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimleri gecesi “erken seçim” çağrısıyla yeniden Erdoğan’ı kurtararak AKP’nin iktidarını ikame ettirmişti. 

Bu arada Kılıçdaroğlu’nun “başbakanlık teklifi”ni dahi reddedip muhalefetin kuracağı hükûmette yer almayarak 45 gün sürdürülen “istikşafî görüşmeler” oyalamasıyla beş ay boyunca yüzlerce vatandaşla güvenlik görevlisinin şehit edildiği kanlı terör saldırılarının ardından 1 Kasım’da tekrarlanan seçimle AKP’nin iktidarda kalmasını temin etti.

Peşinden de 15 Temmuz Hâdisesi bahaneli “20 Temmuz OHAL derbesi”yle demokrasi ve hukukun askıya alınıp Anayasanın çiğnendiği vartada “Madem Cumhurbaşkanı fiilî olarak Anayasaya uymuyor, o zaman Anayasayı ona uyduralım” tuhaf teklifiyle -2.5 milyon geçersiz “mühürsüz oy”un kanunlara açıkça aykırı olarak “geçerli” sayıldığı- 16 Nisan 2017 muallel referandumuyla “tek kişilik hükûmet” ucûbesinin ikamesinde Bahçeli yine başı çekti.

Ve bütün bu çağrıların kamuoyunu şaşırtma çarpıtmaları olduğu yaşanan hâdiselerle açığa çıkıyor.

“OTORİTER REJİM”İN TAHKİMİ İÇİN…

Bu açıdan daha önce de Erdoğan’ın “Bu benim final seçimim” duyurularına “Ayrılamazsın, yeni yüzyılın kurtarıcısı olarak bizi yalnız bırakamazsın!” diye seslenen Bahçeli’nin en son “Türkiye’nin, yeni yüzyılın yol haritasını çizen sayın Erdoğan’a çok ihtiyacı var” ifadesiyle Saraydakilerden ziyade “saraycı” kesilip “otoriter rejim”in idamesini istemesi dikkat çekici.

Anlaşılan, “aday değilim” söylemleriyle kamuoyu oyalanırken, her ne kadar iktidardakilerce “seçim zamanında yapılacak” denilse de 14-28 Mayıs seçimlerinin birkaç hafta öne alınmasındaki gibi Mayıs 2028’de yapılacak seçimin “erken seçim” uydurmasıyla altı ay öne alınarak 2027 Kasım’ında Meclis kararıyla dördüncü kez aday olup seçilmesinin kumpası kuruluyor.

Tam da “yeni anayasa” perdesi altında, terör örgütü başıyla yürütülen “süreç” aracılığıyla DEM’i Saray iktidarının arkasında hizalayarak dördüncü kez seçilmesini sağlamak; otoriter rejimin tahkimini, yargının siyasetin sopasına dönüştürülmesiyle demokrasinin ve hukukun berhava edilmesini ve böylece siyasî rakiplerin tasfiyesini amaçlıyor.

Bu hedefe yönelik siyasî manipülasyonlar, politik manevralar sergileniyor…