İslâmiyet’in ahirete müteallik yönü, vazifeleri ve sorumlulukları olduğu gibi; hayat itibariyle, hayatta oluşumuz sebebiyle ve hayatımız devam ettiği müddetçe dünyada da birçok sorumluluklarımız bulunmakta; bununla iç içe yaşamaktayız.
İster “yuva” dediğimiz hanemizin içinde, ister “toplum” dediğimiz kapımızın dışında bulunan insanlarla göz ardı edemeyeceğimiz meselelerimiz, müştereklerimiz bulunmaktadır. Müslüman, başkasının derdiyle dertlenen, duygulanan; Müslüman gönlüne dert aşısı yapabilen insandır. Bir Müslüman hiçbir zaman “nemelâzım” diyemez. Bakan fakat görmeyen; gören fakat hissetmeyen; hisseden, ama ilgilenmeyen bir insan tipi, Müslüman’ın resmi olamaz.
Müslüman’ın derdi, Müslümanların derdi olmalıdır! Gaflete dalmış, günaha batmış bir Müslüman kardeşi hakkında endişeye düşmeyen, dertlenmeyen; en azından irşadını, ıslâhı temenni etmeyen Müslüman olur mu? Çünkü hepimiz, Peygamberimizin (asm), “Her Müslüman yardım elini uzatmalıdır”1 emrinin muhatabıyız. Yardım, bazen maddî-manevî bir ihtiyacı, bir sıkıntıyı gidermek, kardeşinin bir zorluğuna omuz vurmak olduğu gibi; bazen de, fiilî olarak bir şey yapmamak yardım etmek demektir.
Meselâ: Aldatmamak, yanıltmamak, yanlışa sevk etmemek, üzmemek, incitmemek de bir cihette yardımdır. Bu, Peygamberimizin (asm) “en üstün Müslümanlık vasfı”2 olarak belirttiği mânâda, insanların, elimizden ve dilimizden selâmette kalmasıdır.
Aç Müslüman’ı doyurmak3 ise, bağışlanmaya vesiledir. Ahirete imanı olan bir kimse, Müslüman kardeşini korkutmaz.4 Onları, şevk kırıcı, cesaret kırıcı, moral bozucu doğru-yanlış malûmatlar yayarak, korku ve endişeye sevk etmez. Böyle bir davranış, dolayısıyla eziyettir.
“Bir Müslüman’a eziyet veren bana eziyet vermiş gibidir”5 diyor, Fahr-ı Kâinat Efendimiz (asm). Hz. Enes’in (ra) rivayet ettiği bir başka hadis-i şerifte selâm vermek, dâvete icabet etmek, isteyene nasihatte bulunarak yol göstermek, aksırdıktan sonra “Elhamdülillah” diyene “yerhamükellah” (Allah sana da merhamet etsin) diyerek karşılık vermek; bir Müslüman kardeşimiz hastalandığında ziyaretine, öldüğünde cenazesine gitmek6 İslâmî ve insani görevlerden sayılıyor ve ifası isteniyor. Nebiyy-i Zîşân Efendimiz (asm), “Farzları yerine getirdikten sonra, Allah’ın en çok sevdiği amel bir Müslüman’ı sevindirmektir”7 buyuruyorlar.
Açlıkla kıtlıkla, selle, yelle, depremle, savaşla, yangınla ağır imtihanlara maruz kalan; bu şartlarda hayata tutunmaya çalışan insanların elinden tutacak, onları sevindirecek bir şey elimizden gelmese de kalbimizde derdini, gönlümüzde hüznünü yaşayarak dilimiz döndüğünce, onların selâmeti için duâ da mı edemeyiz?
Zira Müslüman, Müslüman’la hemderttir.
Dipnotlar:
1- Müsned, 4: 395.
2- Camiü’s-Sağîr, 1: 300.
3-A.g.e. 4: 1517.
4- A.g.e. 4: 1598 (Taberânî’nin Kebir’i).
5- A.g.e. 4: 1517 (Taberânî’nin Evsaf’ı).
6- Buharî. Edeb: 125; Müslim, Zühd: 54.
7- Camiü’s-Sağîr, 1: 82.