"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Dosthane”nin anatomisi

Ali Rıza AYDIN
21 Mart 2024, Perşembe
İslâm’da ilk adım, “Oku!” emri olduğuna göre; okumak her şey için, herkes için son derece elzemdir! Yavuz Bahadıroğlu’nun, yazarlıkta, okumanın yazmaktan önce geldiğini ifade eden “Okudum, okudum, okudum, yazdım” sözü, hâlâ hafızalarımızda…

1972’de, Yeni Asya’nın Serbest Kürsü köşesinde “Anarşinin kaynağı” başlıklı bir yazı; 1981’de, “Gençliğin figanı ve geçmişin vebali” başlıklı makale ve 1982’de, “Haber-Röportaj” dalında açılan yarışmada dereceye giren ve Yeni Nesil’de tam sayfa ölçeğinde, art arda dört gün yayınlanan “Balı balcıya sorduk” başlıklı röportajımız, attığımız ilk adımlar.

Yazmak, “Söz veya düşünceyi özel işaret veya harf ile ifade etmek; yazı ile anlatmak, yazıya dökmek” demektir.

Biz de, bu sözden hareketle, nihayet, işin bir yerinden başlamaya niyet ettik ve Yaradan’ın tevfikine sığınarak, uzun bir aranın ardından 26 Kasım 2008’de, “Sevgiliye kavuşmak” ile başladık.

“Başlamak, başarının yarısıdır” derler ya, biz de öyle düşündük.

Bu başlamanın ardından, 23 Şubat 2009’da, “Dosthane” doğdu.

Bizi bu konuda yüreklendirenlere teşekkürün tam yeri!

Evet, yazmaya başladık.

Fakat yazmak, zor iş!

Yazmanın, sanıldığı gibi, oturup bir şeyler karalamak olmadığını biliyordum.

Çünkü yazmanın, ringe çıkmaktan farkı olmadığını; hizmetine yıllarını hasretmiş bunca usta ve güzide yazarlarımız arasında yazmanın, kalem oynatmanın; dahası, bunca müdakkik okurlarımıza hitap etmenin öyle kolay bir iş olmayacağının farkındaydım Yeni Asya formasını giyerken.

Merhum dedemiz, memleketimiz Aksaray’da o günün maruf kişilerinden ve şehir merkezindeki Kurşunlu Cami-i Şerifinin inşasında gayretkeş ve ibadete açıldıktan sonra da, bu caminin imam hatibi olan Hasan Hoca (Aydın), aile meclisinde, oğullarına hitaben; “Oğlum, kürsüye çıkıp ‘pancarın okkası on para’ demek bir maharettir” demiş.

Öyle ya!

İşin içinde bir yerlere çıkmak, birilerine bir şeyler söylemek var.

Yazmak da, öyle değil mi?

Belki kürsüye çıkmak değil, ama kürsüye çıkanlar da dâhil olmak üzere, insanların huzuruna çıkmak, hatta insanların gönlüne çıkmak değil mi?

Yazmak, düşüncelerinizi arz ederken, karinin yani okuyucunun düşüncelerini de düşünmek, hesaba katmak değil mi?

Yazmak, eğrilerin tahakkümüne maruz bir dünya anlayışı içinde doğruları sunmak ve bunu, “doğru bir dil” ile kaleme almak değil mi?

Hem de, yazdıklarınızı, “Hakkın hatırı”nın âlî olduğunu ve hiçbir hatıra fedâ edilemeyeceğini bilerek yazmak değil mi?

Bu zamanda, insanların gönül teline dokunarak önemli bir tamir ve tebliğ yükünün ve sorumluluğunun altına girmek değil midir, yazmak?

Ve bu sebeple, yazmak, kolay bir zenaat değil doğrusu.

Değerli okurlarımıza genellikle hayata dair, bazen de temel konularda yazılar sunmaya gayret ediyoruz. Bu esnada hatalarımız da oluyor. Takdir edildiğimiz gibi, tekdir de ediliyoruz.

Dolayısıyla, kusurlarımıza müsamaha nazarıyla bakacağınızdan emin, huzurunuza çıkma cüretimizden dolayı da mazuruz.

Saygıdeğer karilerim!

Yazarlar, sizler için yazarlar.

Sürç ü lisan etti isek, affola…

Okunma Sayısı: 885
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı