Son zamanlarda (özellikle menfur 15 Temmuz olayından sonra gelişen süreçte) Yeni Asya’nın ortaya koyduğu tavır, ‘içten ve dıştan’ birçok kişi tarafından eleştiri (hatta hakaret ve saldırı) konusu yapılmaktadır.
Bu bağlamda Yeni Asya gazetesi ve camiası malum meselede “mağdurların ağlama duvarı ve destekçisi” olmakla itham edilmektedir. Oysa Yeni Asya Camiasının geçmişten günümüze bu gruba mesafeli olduğu ve yanlışlarını da açıkça eleştirdiği bilinmektedir. Bunu en etkili ve yetkili ağızlar dahi itiraf etmektedirler. (Bu konuda bir tereddüt yoktur, bu gün Yeni Asya’yı itham edenler dahi bu gerçeği inkâr edemiyorlar!)
Bu durum ise iddialarla hakikatler arasında ciddi bir çelişki oluşturmaktadır. Ancak müddeilerin iddiaları şudur: “Yeni Asya 15 Temmuz’dan sonra tavır değiştirdi ve malum grubun sözcülüğüne soyundu!” Bu iddia gerçekten doğru mudur? Yeni Asya’nın 50 yıllık istikamet çizgisinde gerçekten bir kırılma ve sapma olmuş mudur? Yoksa bu tavırda, iddia sahiplerinin anlayamadıkları daha derin bir mana mı vardır? Biz bu yazımızda, bu sorulara elimizden geldiği kadar cevap vermeye çalışalım, takdir okuyucularındır.
Yeni Asya’nın nihaî hedefi ‘adalet’in hakim olmasıdır. Adaletin tahakkuk edebilmesi için de “insan hakları, tam demokrasi, hukuk güvenliği, adil yargılanma, bağımsız yargı, meclis hakimiyeti v.b.” gibi değerleri savunmaktadır.
Yeni Asya’nın (önce ‘Hoca-efendi’, sonra PDY, daha sonra da FETÖ diye adlandırılan) grupla ilgili tavrını da bu nihaî hedef açısından değerlendirmek gerekir. Bu tavrın belirlenmesinde temel etken, güncel olaylar değil, temel prensiplerdir. Dün ‘Ergenekon Davası’, bu gün ‘f.g. olayı’, yarın başka bir mesele... Yeni Asya’nın tavrı şahıslara ve güncel olaylara göre değil, Risale-i Nur’un gösterdiği Kur’an ve Sünnetin bütün zamanlarda geçerli olan prensiplerine göre belirlenmektedir. Bu açıdan her olay bu prensiplerle ölçülür ve tartılır, çıkan sonuca göre tavır belirlenir.
Yeni Asya bu günün mağdurlarını savunuyorsa, bu tavır, şahıs veya grup odaklı olmayıp, genel prensipler açısından sergilenen bir tavırdır. Söz konusu olan temel prensiplere sahip çıkmak ve bu prensipleri çiğneyenlere karşı durmaktır. Çünkü kişiler ve dönemler geçici, prensipler ise kalıcıdır.
Yeni Asya kalıcı olana göre tavır belirlemektedir ki zaten olması gereken de budur. Burada önemli olan, yapılan icraatlar ve bunun ortaya çıkaracağı neticelerdir. Olaylar değişir, şahıslar değişir, ama hakikat değişmez. Yapılan iş doğru olursa desteklenir, yanlış olursa eleştirilir, mesele bu kadar basit ve nettir.
Hiç kimse Yeni Asya Nur Talebelerinden “yanlışlara ve haksızlıklara” göz yummasını bekleyemez! Zaten, bu gün “savunulduğu, hatta destekçisi olunduğu iddia edilen” bu grup, geçmişte, en güçlü oldukları ve çok tasvip edildikleri zamanlarda dahi, Yeni Asya camiası tarafından, uyguladıkları metod ve yaptıkları yanlışlar açısından daima eleştirilmiştir.
Dolayısı ile bu gün demokrasiye, adalete, insan haklarına, hukuk güvenliğine, adil yargılanma hakkına v.b. aykırı icraatlar yapılıyorsa—ki yapıldığı görülüyor—bu durumda, yapılan icraatların yanlış olduğunu dile getirmek Yeni Asya için aslî bir vazifedir.
Ve Yeni Asya bu “değerleri” savunmazsa, varlığının ve iddiasının bir anlamı kalmaz! Yeni Asya camiasının, bazılarının hatırı kırılmasın diye, bu prensiplerden taviz vermesi mümkün değildir. Çünkü “Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez!” Kimin hatırı kırılırsa kırılsın, yeter ki “Hakkın hatırı” kırılmasın… Meselenin özeti şudur: “Günün adamı olma, hakikatin adamı ol! Çünkü gün değişir, hakikat değişmez!”