En demokrat bildiğimiz şahıslar dahi, konu Atatürk’e gelince “ama, fakat, lâkin...” gibi ifadeler kullanarak, tamamen antidemokratik bazı uygulamaları dahi savunmaya kalkışabiliyorlar. Bazıları da hakikati bildikleri halde, mayınlı bölge olarak gördükleri bu konuya girmek istemiyorlar. Ortaya söylenen birkaç cümle ile konuyu geçiştirmeyi tercih ediyorlar. Oysa bu konu enine boyuna tartışılması, faydası-zararı tesbit edilmesi gereken çok önemli bir meseledir. Milletin ve memleketin geleceği bu konuyla doğrudan bağlantılıdır. Atatürkçülük kisvesi altında halen de devam eden bu antidemokratik kurallar ve uygulamalar, eğitimden hukuk sistemine, kanunlardan devlet yetkilerine, bürokrasiden sivil toplum kuruluşlarına ve basın-yayın organlarına kadar her alana sirayet etmiş durumdadır. Bu yapıyla demokrasi, bu kafayla da “demokratlık” olmaz! Bu “şahıs ideolojisine bağlılıkla” tam ve kâmil bir demokrasi tesis edilemez! (Bu hamurla ancak “bu ekmek” olur! Kaliteli ekmek istiyorsak önce “un ve hamurun” kalitesini arttırmak zorundayız.)
“Def-i şer, celb-i nef’a racihtir.” Bu genel bir kaidedir. Yani yanlışı ortadan kaldırmadan, doğruyu uygulayamazsınız. Zararı uzaklaştırmadan, menfaati elde etmeye çalışmak doğru bir yöntem değildir. Altı delik torbaya ne kadar şeker doldursanız da boşa gider. Kışın soğuk günlerinde, pencere camı kırık bir odada, sobayı ne kadar fazla yaksanız da bir fayda sağlamaz! Onca yakıt israfına karşılık çok az ısınabilirsiniz. Önce o pencereyi tamir etmek, yani soğuğu def etmek gerekir. Ondan sonra az bir yakıtla odayı ısıtabilirsiniz. Pusulası bozuk bir gemi ne kadar güzel idare edilse de, ne kadar hızlı hareket etse de varmak istediği yere hiç bir zaman ulaşamaz. Çoğunlukla da, denizde büyükçe bir daire çizerek çıkış yerine geri döner. Onca emek, onca çaba, onca masraf boşa gider! (Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılına yaklaşırken 1930’ların rejimine geri dönmesi gibi!) Tek faydası, geriye bıraktığı tecrübe olur, o da istifade edebilecek kabiliyetler ortaya çıkarsa.
Edison’un ampul denemeleri gibi, biz de bu işin bu şekilde olamayacağını anlamış oluruz, ancak bu sırada geçen zaman, boşa giden emekler, zayi olan ömürler... vb. bir çok maddî ve manevî kayıp vermiş olarak!
Bu sebeple bir an önce bu sorunu teşhis ve tesbit ederek gerekli değişimi yapmamız, geminin pusulasını tamir edip, yelkenleri demokrasi rüzgârı ile şişirmemiz gerekiyor. Camı kırık odada soba yakmaya çalışmak yerine, önce o camı tamir etmek daha mantıklı olmaz mı? Artık yeter! Bu millet ve memleket bir yüz yılını daha kaybetmeye tahammül edemez!