Yaşadığımız çeyrek asır itibariyle ekranlar ve cihazlar ile sürekli iç içe ve günün en az yarısında çevrimiçi durumdayız.
Bundan çok değil belki 20-25 sene öncesine dönebilseydik bu tarz meşguliyetimizin (o zamanın algısına göre) eğer şanslıysak(!), günde yarım ya da bir saat olduğunu görecektik. Bundan 50 sene öncesine gittiğimizde ise teknolojinin yavaş yavaş geliştiğini ve bir versiyondan ya da modelden diğerine geçmenin aylar değil de yıllar sürdüğüne şahit olacaktık. Fakat işte buradayız, günümüzde, her gün üst üste yığılan güncellemelerle değişen ve dönüşen dijital fırtınanın tam ortasındayız.
Elimizden düşürmediğimiz akıllı cihazlar mevcut formuyla ilk defa 17-18 yıl önce hayatımıza girdi ve yaygın olarak kullanmaya başlamamız ise ondan daha yakın bir zamanda gerçekleşti. Kullandığımız sosyal ağların da en eskisi 20 yıldan daha eski değil. Günümüzün en yaygın modası olan kısa videoları kaydırma ise en bilinen sosyal ağlarda bile en fazla 5 yıldır var. Her şey çok hızlı değişiyor, muhtemel yakın gelecekte bu değişimin daha da hızlanması ise neredeyse kaçınılmaz. Bu değişimin ortasında kalan bizler ise aynı hızda değişime dahil olmaya ve uyum sağlamaya uğraşıyoruz. Yaygın tabir ile “trendi yakalamaya” çalışıyoruz. Fakat bu hıza ne kadar yetişebildiğimiz ve değişime ne kadar uyum sağlayabildiğimiz tartışılır. Bazen hızla giden bir treni koşarak yakalamaya çalışıyor gibi hissediyoruz.
Dolayısıyla hem zihinsel, hem de bedensel olarak oldukça yoruluyoruz.
Yorgunlukların yanı sıra modern rahatsızlıklar da hayatımıza eşlik ediyor artık. Hem fizyolojik, hem de psikolojik yönden bizi etkileyen bu rahatsızlıkların kimi zaman farkında bile olamıyoruz.
Hatta kimi zaman öz farkındalığımızı da kaybederek iyice içinden çıkılmaz bir duruma düşebiliyoruz.
Değişen şeylere adapte olmaya çalışma telaşıyla kendimize zarar verdiğimizin farkında bile değiliz belki de.
Son dönemde gündemde olan ve yaygın olarak kullanılmaya başlanan modern rahatsızlıklardan birisi de “beyin çürümesi” kavramı. Oxford Sözlüğü uzmanlarına göre beyin çürümesi teriminin kullanım sıklığı 2023 – 2024 yılları arasında yüzde 230 oranında artmış.
Nedir bu beyin çürümesi?
İlk olarak 2023 yılında duymaya başladığımız beyin çürümesi kelimesi aslında kimsenin aklına gelmemiş bir kavram değildi. Daha önceleri fizyolojik olarak beyin işlevlerinin kaybedilmesini ifade eden beyin çürümesi, dijital dünyanın dönüşümü içerisinde, yeni bir anlam yüklenerek, farklı bir kavram olarak karşımıza çıktı. Yeni anlamı çok beğenilmiş ve yerine oturmuş olacak ki 2024 yılında Oxford Sözlüğü bu kelimeyi 37 binden fazla kişinin oyu ile yılın kelimesi olarak seçti.
Oxford Sözlüğündeki şekli ile beyin çürümesi; “Önemsiz ya da zarurî olmayan içeriklerin, özellikle çevrimiçi mecralarda, fazla tüketilmesi sonucunda zihinsel ve entelektüel durumun bozulması ve bu bozulmaya yol açma olasılığı olan şeyler.” olarak tanımlandı. Önceki tanımından farklı olarak yeni beyin çürümesi tanımı fizyolojik bir çürümeyi değil psikolojik ve düşünsel bir bozulmayı ifade ediyor. Yani beynimiz sapasağlam orada duruyor gibi görünüyor fakat fiziksel olarak tespit edemediğimiz bir bozulma var.
Bu bozulmanın nedeninin mecburî olmayan şeyleri tüketmek olarak kabul edilmesi ise oldukça düşündürücü. Yani beynimizi çürütmemize sebep olan içerikler aslında ihtiyacımız olmayan faydasız şeyler. Dijital platformlarda her gün yenisi türetilen ve birbirinin tekrarı ve başarısız denemeleri şeklinde karşımıza defalarca kez çıkan “akımların” kısa videoları içerisinde kaybolmuş durumdayız. Günlük ortalama ekran süresi, yapılan araştırmalarda, 6 saatin üstünde çıkıyor.
Bu denli uzun sürelerde birbirinin aynısı olan kalitesiz ve yeni tabirle “cringe” içeriklere maruz kalmak elbette beynimizin bazı yetilerinin körelmesine yol açıyor. Gündelik işlerimiz içerisinde çoğu zaman aklı bir karış havada geziyoruz. Biraz önce yapmak için ayağa kalktığımız bir işi ayağa kalktığımız anda unutuyor, uzun süreli işlere odaklanamıyor, müziklerden, kitaplardan, filmlerden çok çabuk sıkılıyor ve asla yeterince dinlenemiyoruz. Bir kısmımız kısa ve hızlı başarıları ve tatminleri uzun süreli olanlara tercih eder hale geldik. Beynini stand-by moduna almış mekanik bedenlere dönüşmüş durumdayız. Hem çok aceleci hem de kendimizden bîhaber durumdayız.