"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adaletin hükmettiği yerde huzur olur

21 Mayıs 2019, Salı
Adalet, Rahman isminin bir tecellisi olarak kâinatı kuşatır ve evrenin istikrarlı ve dengeli biçimde inkişafını sağlar. Nasıl ki Allah’ın adaleti bütün kâinatın idaresinde görülür. Aynen öyle de bütün insanlık da ancak adalet kapsamına alınırsa huzurlu kavgasız bir HAYAT sürer.

Adalet ve Liyakat Semineri-4
Konuşan: Av. Erdoğan Çelebi 

***

Cenab-ı Hak kâinatı rahmetinden ve muhabbetinden yaratmıştır. Yaratmaya Hz. Peygamberin nurunu ibda ile başlamıştır. Kur’an da Rahman ve Rahim ismiyle başlamaktadır. Ve bizlerin de her işimize Rahman ve Rahim ismini zikrederek başlamamız emredilmiştir. Adalet Rahman isminin bir tecellisi olarak herkese eşit olarak uygulanır ve herkes için vardır. Rahim ismi ise cezanın affıyla ya da indiriminde kendini gösterir.

Nasıl ki Cenab-ı Hak kâinatı adaletle idare etmekten kudsî bir lezzet alıyor. Öyle de Allah’a ait olan ve tabirinden aciz olduğumuz kudsî lezzetin bir şuunat olarak sıfat ve esma perdelerinden geçip kâinata nüfuz etmesiyle birlikte bütün mahlukat dahi faaliyetlerinden bir çeşit lezzet alıyorlar ya da icraatları lezzetin ta kendisi olmuş oluyor.

İşte bir hukukçu hak merkezli hareket etmekten, adil bir hakim de adil karar vermekten ve suçluya cezasını vermekten, adaleti tevzi etmekten lezzet almalı, işini severek yapmalıdır.

HAKİM NEFSANİ LEZZET ALIRSA

Moderatör: Suçluya ceza verme sırasında hâkim nefsani bir zevk alırsa ne olacak? Çünkü siyer kitaplarında Hz. Ali’nin savaş meydanında birebir cenk sırasında hasmını yenerek yere düşürdüğü ve o hasmın da işkence ile öldürülmeyi engelleyebilmek için yerden ona tükürdüğü ve bunun üzerine de Hazreti Ali’nin o kâfiri öldürmekten vazgeçtiği anlatılırken “nefsimin hissesi karıştı, o nedenle öldürmedim” diye cevap verdiği naklediliyor.

Av. Çelebi: Evet, Risalelerde kadı tarafından verilen el kesme kararını hiddetle yerine getiren celladın görevinden azledildiğine ilişkin de güzel bir diğer örnek söz konusu.

Tabi burada hâkimin lezzet alması derken nefsini devreye sokarak ya da suçluya karşı bir hasım duygusu içinde taraflı ve nefsî bir karar vermesini kast etmiyoruz. Adil olmaktan, adaleti dağıtmaktan yani haklının hakkını almasından memnuniyeti ile suçlunun cezasını bulmasından doğan vicdani huzuru gibi alınan vicdani zevkten bahsediyoruz. Yoksa tarafgirâne, hasmane, nefsî, intikamvari ve nefsani bir hazdan, duygudan adalet değil zulüm doğar. Bu açıktır.

Modöratör: Şuunat nedir? Ve bir hukukçunun mesleğini başarıyla yapmasındaki ya da ehliyetli hakim ve savcıların belirlenmesindeki etkisi nedir?

Av. Çelebi: Şuunat, şe’n kelimesinin çoğuludur. Şe’n “iş, keyfiyet ve kemalat” anlamına gelir. Esasen Uluhiyet ve Rububiyet’in kudsî keyfiyetini ifade etmek için kullanılır. Mahlukatta ve insanlarda ise şuunat olmaz, ancak şuunatın tecellisi, yansıması olur. Yani Allah’ın şuunatı O’nun  sıfatlarından ve esmalarından geçerek mahlukata nüfuz ve sirayet eder. Bütün insanlıktaki yaşama sevinci, muhabbet, sevmek, sevilmek, şefkat etmek, hamiyet, başarıdan lezzet almak … hepsi  şuunat kaynaklıdır. 

Adaletperver, ihkak-ı hakkı sever

Ayrıca insanın kendisini doğru tanıması, yeteneklerini ve ilgi alanını isabetle tespit ve teşhis etmesi ile buna bağlı olarak Allah’a hakiki kulluk yapması yanında dünyevi anlamda da başarılı olacağı mesleği seçebilmesini de temin eder. Yani öncelikle sevdiği mesleği icra edecek, eğer olmazsa yaptığı mesleği sevmenin yollarını  arayacaktır.

Buna öncelikle Bediüzzaman Hazretlerinden bir bölüm okuyarak cevap vermek isabetli olacaktır. Şöyle diyor Üstad Hazretleri:

“Adaletperver, ihkak-ı hakkı sever ve ondan zevk alır bir hakim, mazlumların haklarını vermekten ve mazlumların teşekkürlerinden, zalimleri tecziye etmekle mazlumların intikamlarını almaktan nasıl memnun olur, zevk alır (bilirsin)” demektedir. (Otuz İkinci Söz 2. Mevkıf, 3. Maksat, 4. Remiz)

İşte hakim ve savcı adayları da sınava tabi tutulurken adayların elbette hukuk bilgilerini ölçmenin yanında onların hukuka ve adalete olan sevgi ve iştiyaklarını da ölçmek ve değerlendirmek gerekir. Örneğin mülakatlarda, hukuk fakültesini isteyerek tercih edip etmediği, hukuku sevip sevmediği, niçin hakim ve savcı olmak istediği gibi sorularla idealist ve yüksek kaliteli adayları bulup onları hakimlik ve savcılıkta ya da hukukla ilgili diğer mesleklerde istihdam etmelidir.

Avukatlıkta da başarılı olmak için dahi esasen mesleği sevmek gerekir. Sırf maddi kazanç saiki ile hakim, savcı ya da avukat olunmamalı. Aslında bilinenin aksine her zaman olduğu gibi özellikle olağanüstü haller ve yargılamalar döneminde, savunmaya, avukata büyük iş düşmekte ve suçun şahsiliği ilkesi başta olmak üzere hukukun evrensel ilkeleri ıskalanmaksızın adil bir yargılamanın yapılması ancak cesurca icra edilecek bir savunmaya bağlı kalmaktadır. Savunmanın cesur ve tatlı sert olmasının ceza mahkemelerinde masumun hakkının korunması noktasında oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

ADALET VE RAHMAN İSMİ

Moderatör: Adalet ile şuunat arasında nasıl bağ kurduğunuzu izah eder misiniz? 

Av. Çelebi: Bediüzzaman Hazretlerinin şuunat keyfiyetinin adalette tecellisini ifade eden ve Otuz İkinci Söz’de geçen nefis cümlesini zikrederek izah yapabiliriz:

 “İşte Hâkim-i Mutlak ve Adil-i bilhak ve Kahhar-ı zülcelal, değil yalnız insanlarda ve cinlerde belki bütün mevcudatta ihkak-ı haktan (hakkın tevzi edilmesinden) yani her şeye hakk-ı vücudu ve hakk-ı hayatı vermekten ve vücud ve hayatını mütecavizlerden muhafaza etmekten ve dehşetli mevcudları tecavüzlerden tevkif ve durdurmaktan, hususan mahşerde ve dar-ı ahirette cin ve insin muhakemesinden başka, bütün zihayata karşı tecelli-i kübra-yı adl ve hikmetten gelen meani-yi mukaddeseyi kıyas edebilirsin.” 

Malum, şe’n “zatî iş ve fiiller” anlamına geldiği gibi ayrıca istidat ve kabiliyetler anlamına da gelmektedir. Şuunat ise hem çoğul hem de mübalağa sigası olup insanın kendisini tanıması sonucunda yeteneklerinin gelişmesini ve bunların “işe, sanata, esere” dönüşmesiyle insanın kemalattan duymuş olduğu manevi haz ve ruh ferahlığını ifade eder.

Adalet, Rahman isminin bir tecellisi olarak kâinatı kuşatır ve evrenin istikrarlı ve dengeli biçimde inkişafını sağlar. Nasıl ki Allah’ın adaleti bütün kâinatın idaresinde görülür. Aynen öyle de bütün insanlık da ancak adalet kapsamına alınırsa huzurlu kavgasız bir yaşam sürer. İşte Allah kâinatı adaletiyle idare etmekten, –tabirinden aciz olduğumuz- kudsî bir lezzet alır. Bunun gibi adaletle hükmeden idareciler ya da adil karar veren hâkimler de adil-i mutlak olan Allah’ın şuunatının sıfat ve esma perdelerinden geçerek mahlukata nüfuz etmesinden keyfiyetli bir haz ve sekinet alırlar.

Moderatör: Bir yazar “ve lâ teziru vaziratun vizra uhra” ayetinin eskiden dünyevi hukuk anlamında pek gündem teşkil etmediğini, bunun ayetin birincil anlamının ahirete yönelik mesaj verdiği şeklinde yorumlanmasından kaynaklanmış olabileceğini yazmıştı. Bu konuda siz ne düşünürsünüz?

Av. Çelebi: Ben de eskiden böyle düşünülmüş olabileceği kanaatine katılıyorum. Zira Bediüzzaman Hazretlerinin önemli bir hukuk kuralı olduğuna ilişkin dikkat çekmesinden önce, çoğumuzda, bu ayetin sadece günah sevap cetveli niteliği taşıdığı hissi uyanmıştır. Çünkü ayetin mealinde “hiç bir günahkarın günahını başka günahkar yüklenmez” deniyor. Oysa bu ayete “birisinin suçu nedeniyle başkalarına ceza verilemez” şeklinde mana verildiğinde “suçun şahsiliği” denilen evrensel ilke ile doğrudan bağ kurmak kolaylaşıyor.

Modöratör: Programımızın sonuna geldik ancak liyakat konusu galiba biraz eksik kaldı. Kısaca liyakat konusunda neler söylersiniz?

Av. Çelebi: Liyakat halkın kendisini temsil edecek mebusları ya da yöneticileri seçerken veya yöneticilerin ve işverenlerin birlikte çalışacakları kadroları atarken göz önünde bulunduracakları  objektif kriterlerin belirlenmesini ve uygulamada da bunların fiilen dikkate alınmasını ifade eder.

Yani gerek milletvekillerinin gerekse bakanların, başbakanın ya da cumhurbaşkanının seçilmesinde göz önünde bulundurulacak özellikler maharet ve salahatin bir arada bulunmasıdır. Bu her iki özelliğin bir kişide bulunması en istenilen olsa da bu çoğu zaman mümkün olmaz. Her iki  özelliğin farklı farklı adaylarda bulunması halinde hangi özelliğe göre seçim ve tercih yapılacaktır? Maharet mi, fazilet mi? Camiiyet mi, takva mı? Akıl mı, kalp mi?

Ya da bir siyasi parti veya bir anlayış tercih edilecekse de yine o hükmi şahsiyetin kurucu belgelerine bakmak icab edecektir.

İşe ve göreve göre ehliyetli insanların belirlenmesi hem Allah’ın (cc) bir âdeti hem de peygamberin (asv) bir sünnetidir.

Risale-i Nur Külliyatından Mesnevi-i Nuriye’de “melikin atiyyelerini ancak matiyyeleri  taşır” denilmektedir.  Anlamı “kralın hediyelerini ancak onun binitleri taşıyabilir” olsa da kastedilen mana şudur: Allah (cc) Nebi ve Resullerini belirlerken Peygamberlik görevini en ideal şekilde yerine getirebilecek ve yüksek sorumluluk sahibi temiz, ahlaklı insanlardan seçmektedir. Yani peygamberlerde  hem maharet hem salahat söz konusudur. Ancak sıradan halklarda her iki özelliği birlikte bulmak çoğu zaman mümkün değildir. Hele de insanların ahlak anlayışının aşırı şekilde bozulmuş olduğu ahirzamanda hem yetenek hem takvayı bir arada bulmak çok zordur. 

Hem de bu olay bir kişiyle de kalmıyor, bir ekip, bir kadro grubu vs. gerekiyor. O nedenle Bediüzzaman Hazretleri ahirzamanda şahıstan ziyade şahs-ı manevinin önemli ve gerekli olduğuna vurgu yapar. Başka bir vurgusu da yine geçici şahısların maharetinden ziyade kitap ve hukuk merkezli hareket etmeyi öğütlemesidir.

DEVLETİ YÖNETENLERDE NEYE BAKILIR?

Devleti yönetecek siyasileri belirlerken de yine ya maharet ya salahat özelliklerine bakılacaktır. İş ve sanatın icrasında ise esas olan maharettir. 

Siyasette maharetin ve dolayısıyla liyakatin anlamı ise, adalet ve hürriyettir. Yani ehil ve layık olanlar sivil ve demokratik bir anayasayla idare etmeyi taahhüt eden demokrat nitelikli kadrolardır. Zira şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim ancak demokrat kadrolarla mümkündür. 

Hem insanın cüz’i iradesinin kamudaki karşılığı seçimdir, tercihtir. İslam’ın aradığı “içi dışı bir insan” olmanın devletteki karşılığı da şeffaflıktır ve demokratlıktır. Demokratik hukuk devleti ilkelerinin hakim olduğu, vicdan, ifade ve ibadet özgürlüğünü teminat altına alan sivil rejimler hem imtihan sırrına en uygun ve hem de seçme, kendini ifade etme, münafıkâne hareket etmek zorunda kalmama ve hür imana sahip olma  şartlarını hazırlayan en uygun rejimlerdir.

-SON-

Okunma Sayısı: 2684
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı