"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hastalık ve musîbetlerde daha çok evrad okunmalı

07 Haziran 2020, Pazar
BU EVRAD VE EZKÂR İBADET NİYETİYLE HER ZAMAN OKUNABİLECEĞİ GİBİ BİLHASSA HASTALIK VE MUSÎBET ZAMANLARINDA OKUNMALIDIR. OKUNUNCA HADSİZ FAYDALARI GÖRÜLECEKTİR.

Risale-i Nur’da Evrad, Ezkâr ve Münâcât (7)
DİZİ: ALİ DEMİR - MUSTAFA USTA

Bediüzzaman Hz. Hizbü l-Ekber-i Kur’ânî için de vesveseye meydan vermeyerek zevk ve şevk verdiğini şu sözleriyle ifade eder: “Bu Ramazan-ı Şerifte, Kur’ân’ı zevk ve şevk ile okumak çok ihtiyacım vardı. Hâlbuki elemli hastalık, maddî ve manevî sıkıntılar, yorgunlukla ve meşgalelerin tesiriyle telâş ettim. Birden Hüsrev’in şirin kalemiyle yazılan mu’cizâtlı cüzler ve Hafız Ali ve Tahiri’ye pek çok sevap kazandıran parlak ve kerametli ‘Hizbü l-Ekber-i Kur’âniyeyi birbiri arkasından okumaya başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukları hiçe indirdi. Hiçbir vesveseye meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur’âniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u canımla arzu ettim ve kast ve azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizbü’l-Ekber-i Kur’âniye gibi fotoğrafla mu’cizâtlı Kur’ânımızı tab edeceğiz, inşaallah.” (Emirdağ Lâhikası, s. 288)

Dolayısıyla bu evrad ve ezkâr ibadet niyetiyle her zaman okunabileceği gibi bilhassa hastalık ve musîbet zamanlarında okunmalıdır. Risale-i Nur hizmetinde usanç duyduğumuz ya da tembellik ettiğimizde de bu virdler ile iştigal edilebilir. Bütün bunların neticesinde inşallah bu evradların hadsiz faideleri görülecektir.

4. Evrad ve Ezkârın Bediüzzaman Hazretleri’nin Hayatındaki Yeri 

Tefekkür mesleği üzerine giden Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih etmiştir. Risale-i Nur’a ait yetişecek acele bir iş olduğunda diğer meşguliyetlerini bırakmış, evvelâ o işi tamamlamıştır. Bununla birlikte her şart altında evrad ve münâcâtı da ihmal etmemiştir. Zira bu ikisini birbirinin tamamlayıcısı olarak görmüştür.

Şayan-ı dikkat bir hadisedir ki Üstad Hazretleri, verilen sıkıntılara bağlı olarak çok hasta olmuş, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçmiştir. Bediüzzaman Hz. bu sıkıntılı hallerin ibadet vakti olduğu telâkkisi ile usanmak şurda dursun bilâkis daha çok vaktini ibadet ve duâ ile geçirmiştir. Geceleri, Kur’ân-ı Kerîm’den vird edindiği sûreleri ve Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın münâcât-ı meşhuresi olan Cevşen-ül Kebir namındaki münâcâtını ve Şah-ı Geylanî ve Şah-ı Nakşibend gibi eazım-ı evliyanın münâcât ve hizblerini ve salâvat-ı Nuriyeleri ve bilhassa Risale-i Nur’un menbaı olan “Hizb-ün Nuriye”yi ve âyât-ı Kur’âniye’nin lemaatı olan ve bir silsile-i tefekkür bulunan ve Yirmi Dokuzuncu Lem’ada cem’edilen hizb ve münâcâtları okumuş, bunları tamam edince de yine Risale-i Nur’la meşgul olmuştur. (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182)

Bediüzzaman Hazretleri, Tahmidiye’den de çoktan beri yaptığı hususî bir vird olarak bahsederken (Kastamonu Lâhikası, s.  271) Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğu zamanlar, koca kâinatın, nazarında bir zikir halkası haline geldiğinden bahseder. (Emirdağ Lâhikası, s. 175) Yani kâinattaki her bir mahlûkatın kendi lisan-ı mahsusasıyla ettikleri duâları işitir ve onların da zikrine dahil olur. Bazen de nasıl ki büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını diğer makbul bir zatın sarayca me’nûs sadâsıyla çalar- tâ ona açılsın; öyle de Üveysü’l-Karânî’nin nidâsıyla o kapıyı çalar. (Bkz. Sözler, s. 731)

Bediüzzaman Hz. Celcelûtiye’yi okurkenki halet-i ruhiyesini ise şu sözlerle ifade eder: “Ben Celcelûtiye’yi okuduğum vakit, sâir münâcâtlara muhalif olarak, kendim bizzat hissiyatımla münâcât ediyorum diye hissederdim ve başkasının lisanıyla taklitkârâne olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki, o hâlet bu münasebetten ileri gelmiş.”  (Şuâlar, s. 774)

Gündüzleri daima Risale-i Nur’un mütalâası ve tashihi ile meşgul olan (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182) Bediüzzaman Hz.nin hayatına ve Risale-i Nur’da geçen evradlara dair notlara baktığımızda Üstad Hz.nin geceleri de ezkâr ve duâ ile meşgul olduğunu görürüz. Tarihçe-i Hayat’ta Üstad’ın geceden sabaha kadar calib-i dikkat bir gönülden yalvarışla ubudiyette bulunduğu bu âdetinin yaz ve kış değişmediği, her şart altında teheccüd, münâcât ve evradlarını asla terk etmediği belirtilir. Hatta bir Ramazan-ı Şerif’te pek şiddetli hastalıkta, altı gün birşey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedesini terk etmemiştir. (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 341) 

“Üstadın sadık hizmetkârları, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: ‘Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriye’nin önündeki bir mübarek çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihat ile ezkâr ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstad’ın böyle sabahlara kadar çalışmasını gördükçe, ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemezdik.’” (Tarihçe-i Hayat, s. 181-182)

“Komşuları her zaman derler ki: ‘Biz, sizin Üstadınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazin ve muhrik (yakıcı) sadâsıyla münâcât seslerini dinler ve böyle fasılasız, devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık.’ ” (Tarihçe-i Hayat, s. 341)

Düşünün ki böyle bir zata komşu oluyorsunuz ve her gece o en derunî hislerle, yakıcı bir sadâ ile yapılan o münâcâtları işitiyorsunuz. Buradaki ifadeler bile insanı kendinden alıp götürürken bu hâle şahit olmanın dahi tarifi yoktur. Ancak bir nokta var ki; bu üstada talebe olma müşerrefiyetine ulaşmak için çaba gösterme gayreti bizlere bahş edilmiş. Bir ihsan-ı İlâhî nev’inden Bediüzzaman Hz. ile bu kudsî hizmet-i Kur’âniye’nin içinde bulunmaklığımızla manen omuz omuzayız.  Risale-i Nur’daki bu hakikatleri ve virdleri dikkatle okuyanlar zaten Üstad Hazretleri’nin o hazin sesini duyacak ve işiteceklerdir.

5. Evrad ve Ezkârın Risale-i Nur’a Bakan Yönleri

Bediüzzaman Hz.nin hayatında önemli bir yeri olan evrad ve ezkâr, aynı şekilde Risale-i Nur’la da yakından ilgilidir. Bir kısım evrad ve ezkâr Risale-i Nur’a doğrudan yahut dolaylı olarak menba olurken, bir kısmı da Risale-i Nur’un hülâsası mahiyetinde vücut bulmuştur. Bazı evrad ve ezkârda ise Risale-i Nur’a gaybî işaretler bulunmaktadır. Çalışmamızın bu kısmında bahsettiğimiz bu durumları detaylı olarak incelemeye çalışacağız.

5.1. Risale-i Nur’un Menbaı Olan Evrad ve Ezkâr

Risale-i Nur Külliyatı, Kur’ân-ı Kerîm’in asrımıza bakan âyetlerinin tefsiridir. Bediüzzaman Hazretleri’nin tefsir etmiş olduğu bu âyetlerin manaları kimi zaman Üstad Hz.nin Kur’ân’dan bir yeri okurken ya da tefekkür ederken ya da namaz tesbihatında açılmış, kimi zaman bir hadise üzerine açılmış ve kimi zaman da Cevşenü’l- Kebir okurken açılmıştır. 

Meselâ, Bediüzzaman Hz. Münâcât Risalesi’nin menbaının Cevşenü’l- Kebir olduğunu ifade eder. Üçüncü Şuâ olarak telif edilen, hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs’at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi harika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat’iyet ve halisiyet ve yakîniyet ile ispat eden, haşre işareti ve bilhassa ahirdeki şiddetli işârâtı çok kuvvetli olan Münâcât Risalesi’nin menba-ı manevisi 700 adet âyet ile Ekrem-i Enbiya Aleyhi Ekmelüttahiyat Efendimizin (asm) münâcâtı olan Cevşenü’l-Kebir’dir. (Şuâlar, s. 54) Bediüzzaman Hazretleri buna binaen Münâcât Risalesi’ni “Kur’ân’dan ve Cevşenü’l-Kebir’den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak Rabb-i Rahimimin dergâhına arz etmekte kusur etmişsem, kusurumun affı için Kur’ân’ı ve Cevşenü’l-Kebir’i şefaatçi ederek rahmetinden affımı niyaz ediyorum.” (Şuâlar, s. 76) diyerek bitirir.

Esasında bir cihette hem buradan yola çıkarak hem de Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadeleriyle Kur’ân’dan teraşşuh eden Risale-i Nur’un bir cihette Cevşen’den feyiz alınarak doğduğunu söylemek gerekir. (Şuâlar, s. 658)

“Risâle-i Nur’u okuyanlar Cevşen meali ile Risâle-i Nur’u karşılaştırırlarsa bazı benzerlikleri fark edeceklerdir. Risâle-i Nur’da ve Cevşenü’l-Kebir’de kullanılan esma-i İlâhîye, acz ve fakr konusundaki yaklaşımlar hep benzer özellik taşır. Bu öyle bir benzerliktir ki, sanki aynı kaynaktan çıkmış gibi bir izlenim verir okuyucuya. Daha doğru bir ifade ile Cevşen’in ve Risâle-i Nur’un Kur’ân’dan faydalanılarak ortaya çıktığı aşikâre görülür. Risâle-i Nur’da işlenen konular ile Cevşen’de işlenen konular arasında benzerlik olduğu gibi Risâle-i Nur’un konuyu işleyiş tarzı ile Cevşen’deki Allah’a yöneliş tarzı arasında da benzerlikler vardır. Bu benzerlikler şüphesiz en fazla esma-i İlâhîyenin sıklıkla işlenmesinde görülür.” 

Bediüzzaman Hazretleri; Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali kerremallahü vecheden otuz seneden beri aldığı ders ve hususan Cevşenü’l-Kebîr’le daima onlarla mânevî irtibatta olması sayesinde şimdiki Risale-i Nur’dan gelen meşrebi aldığını ifade eder. (Emirdağ Lahikası –s. 246) Buna binaen Risale-i Nur’un meslek ve meşrebi bir noktada Hz. Ali’ye ve dolayısıyla da Cevşenü’l-Kebîr’e dayanır.

Cevşenül-Kebir ve Celcelûtiye’nin Risale-i Nur’un menbaları olmasından, meslek ve meşrebinin onlara dayanmasından gelen bir kuvvetle Risale-i Nur’a tam bir beşinci halife nazarıyla bakılabilir.

“Hz. Hasan’ın (ra) altı aylık hilâfeti ile beraber, Risale-i Nur’un Cevşenül-Kebir’den ve Celcelûtiye’den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan hakaik-ı imaniye noktasında Hz. Hasan’ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek, tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mesut edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevîsi, Hz. Hasan’ın bir muavini (yardımcısı), bir mütemmimi (tamamlayıcısı), bir manevî veledi (evlâdı) hükmündedir.” (Emirdağ Lâhikası, s. 102) 

Bu hükmü doğrular derecesindeki bir ifade de yine Emirdağ Lâhikası’nda geçmektedir: “Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcular’ın ehemmiyetli bir virdi olan Cevşen-ül Kebir’i makine ile teksir etmiş. (...) İnşâallah yakında o mübarek Cevşen-ül Kebir, Nurcular’ı şevkiyle tenvir edecek.” (Emirdağ Lâhikası, s. 369) Dolayısıyla beşinci halife nazarı ile bakabileceğimiz Risale-i Nur ve onun şahs-ı manevisi ile Cevşen-ül Kebir’deki hakikatler yeniden tenvir edecektir ki Risale-i Nur Külliyatı ve talebeleri ile bu hakikat vuku bulmuştur ve inşallah bulmaya da devam edecektir.

Risale-i Nur’un menbaı olarak bu iki eserin dışında Risale-i Nur’un kaynağı olan âyetleri ihtiva etmesi cihetiyle “Hizbü’l- Kur’ân” (Bkz. Emirdağ Lâhikası, s. 76) ve de Risale-i Nur’daki hakikatleri ihtiva etmesi cihetiyle “Hizbü’n- Nuriye,” (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 182) vardır.

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 5615
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı