Ülkemizin ekonomik ve sosyal enerjisini heba eden, binlerce ocağın sönmesine sebep olan terör örgütünün 'silâh bırakma' kararı ve sonrasındaki gelişmeler kamuoyunca dikkatle ve ihtiyatla izleniyor.
Türkiye, terörün her çeşidinden ve bilhassa 'bölücü terör' sebebiyle çok büyük sıkıntılar çekmiş bir ülkedir. Dolayısı ile terörün sona ermesine karşı çıkan birini bulmak her halde mümkün olmaz. Ancak bu belânın sona ermesi sadece sözle mümkün olmaz.
Hatırlanacağı üzere yakın geçmişte de bir 'açılım süreci' yaşanmış ve sonunda arzu edilen noktaya gelinememişti. O zaman da bu meseleler çok konuşulup tartışılmıştı. Hatta uzmanlardan meydana gelen çok sayıda 'akîl adamlar heyetleri' de kurulmuştu. Onlarca, belki yüzlerce toplantı yapıldı ve nasıl olduysa bir noktaya gelince işler ters gitti. O günlerde de 'süreç'in iyi işlemediği ve bazı hataların yapıldığı dile getiriliyordu. Fakat çoğu zaman olduğu gibi o günlerde de "Acaba bu hatırlatma, ikaz ve itirazlardan bir hakikat payı var mı?" diye düşünülmeden "Vay, sen/siz mi terörün sona ermesine; 'açılıp süreci'ne karşı çıkıyorsunuz?" diye insanlar ötekileştirildi. Oysa karşı çıkılan 'süreç' değil, o süreçte yapılan hatalardı. Nihayet süreç akamete uğradı ve millet olarak yine büyük bedeler ödendi.
Yeni başlatılan 'silâh bırakma' süreciyle ilgili olarak da, "Şu hatalar yapılmasın. Geçmişten ders ve ibret alınsın. Terörün kalıcı olarak Türkiye gündemin çıkması için şöyle adımlar atılsın. TBMM her adımda devrede olsun. Alınan kararlar milletten gizlenmesin. Açıklık olsun, şeffaflık olsun. Ehil olanlara kulak verilsin" benzeri hatırlatmalar yapılıyor. Türkiye'yi idare edenler ve her hal ve şart altında onları alkışlayanlar ise "Vay, nasıl olur da terör örgütünün silâh bırakmasın itiraz edersiniz! Terör devam mı etsin?" gibi gerçeklerle ilgisi olmayan savunmalara sarılıyorlar.
Millet ve kamuoyu bu işin nereye varacağını merak etmekle haklı değil mi? İşlerin nasıl yürütüldüğünü bilmek TBMM'nin, siyasî partilerin, beli konularda uzmanlaşmış STK'ların, ehil ilim adamlarının bilmek istemesi nasıl olur da "terörün bitmesine karşı çıkmak" gibi anlaşılabilir ve yorumlanabilir?
Tekrar etmekte fayda var: Her türlü terörün ve sıkıntının kalıcı olarak sona ermesi Türkiye'nin tartışmasız bir şekilde ve kararlılıkla "Hak, hukuk ve adalet yolu"na yönelmesiyle mümkün olur. Terörü besleyen en önemli sebep; haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik değil mi? Türkiye her adımda "hak, hukuk ve adalet" der ve işlerini de buna göre yaparsa inanın uzun dönemde ne terör kalır ne de terör seviciler.
Bu kolay yolu tercih etmeyip, denenmiş yollardan yürümek, yanlışlarda ısrar etmek, terörü sadece silah yoluyla sona erdirmeyi ön plana almak yanlıştı ve bunun ağır bedelleri ödendi. Yeni bedeller ödememesi için hemen ve bugün "her adımda hak, hukuk ve adalet"e dönmek mecburiyetindeyiz vesselâm.