"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Sana nasihat edici olarak ölüm yeter”

23 Mart 2019, Cumartesi
İnsanların ekseriyeti ölüme sathî nazarla baktığı ve zahirî şekline göre hüküm verdiği ölüm hadisesinin güzelliğine misâl olarak da Peygamber Efendimizin (asm) ölmesini göstermiştir.

DİZİ-1: İslam Yaşar

Güzellerin güzeli

“Ölüm güzel şey, budur perde arkasından haber

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber.”

Şair şiirinde böyle anlatmış ölümü. ‘Perde arkasından haber’ tabiri ile hayatın kabir, berzah, mahşer, ahiret, Cennet, ebed cihetlerini nazara verdiği ölüm hakikatini ‘güzel’ sıfatı ile tavsif etmiş.

İnsanların ekseriyeti ölüme sathî nazarla baktığı, zahirî şekline göre hüküm verdiği, soğuk bir yüz olarak gördüğü, korkunç tevehhüm ettiği, korktuğu, istemediği, rûhundaki ebedî yaşama iştiyakına gölge düşürdüğünü zannettiği ölüm hadisesinin güzelliğine misâl olarak da Peygamber Efendimizin (asm) ölmesini göstermiş.

Bu zâviyeden bakınca ölüm gerçekten güzel görünür. Zîra misâl olarak verilen zât; ‘Nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî âdemin bülbül-ü zü’l Kur’ân’ı, tılsım-ı kâinatın keşşafı, âlemin mutasarrıfı, müdebbiri, mübeşşiri, saadet-i ebediyenin vesile-i vücududur.’ O bile ölüm hadisesini yaşadığına göre ölüm güzeldir.

Allah güzeldir, güzel olanı sever…

Bu hakikat mu’cibince Allah’ın ‘Habibim’ hitabına mazhar olan ‘Habib-i Ekrem (asm), ferd-i mümtaz (asm), güzellerin güzeli’ yalnız kendi zâtı, sıfatı güzel olmakla kalmamış, güzel evsafıyla ona ait her şeyi, onun için yapılan her hareketi, onun hakkında söylenen her sözü de güzelleştirmiştir.

Ölüm de O’nun (asm) sözüyle, evsâfıyla, ef’âliyle hakikî veçhesini göstererek güzelleştirdiği nâ-mütenahî hakikatlerden biridir.

Hazret-i Muhammed (asm) bir yandan ‘iyilerin iyiliklerini arttırmaları, kötülerin kötülüklerinden tövbe edip mesuliyetinden kurtulmaları’ ihtimaline binaen ümmetinin ölümü temenni etmemesini isterken; (Câmiü’s Sağir, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1996, s: 440) diğer yandan mü’minlere, heveslerinin tahrikiyle nefislerine uyup gaflete dalarak pek az olan ömür sermayelerini zayi etmemelerini hatırlatmıştır.

“Sana nasihat edici olarak ölüm yeter.”

Ümmetine böyle nasihatlerde bulunurken kendisi de söylediklerini bizzat fiîlen yaşamıştır. ‘Lezzetleri acılaştıran ölüm hakikatini çok zikretmiş’, mevti hayatın devamı olarak görmüş, bu hususta pek çok hadis-i şerif söylemiş ve ölümü her vesileyle hatırlayıp hatırlatmayı Sünnet-i Seniyye hâline getirmiştir.

Peygamber Efendimiz (asm) ölüm hadisesini olduğu kadar ölümün vaktini, şeklini, işleyişini de güzelleştirmiştir. Cebrail Aleyhisselâm tarafından ahirete irtihal etme vaktinin yaklaştığı bildirilince kendisini o hakikati yaşamaya hazırlamakla kalmamış, ümmetini de hazırlamıştır.

Meselâ; ömrü Hicrî takvime göre altmış üç yaşına bâliğ olduğu vakit farklı bir hâlet-i rûhiye içine girmiştir. Hacca gitmiş, Arafat’ta Veda Hutbesi’ni irad etmiş, altmış üç kurban kesmiştir. Her vesile ile sık sık ‘Sizin dininizi tamamladım’ ‘Rabbimin elçisi gelecek, ebedî âleme gideceğim’ gibi veda muhtevalı ifadeler kullanmıştır.

Ardından ‘Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü kabir ziyareti sizlere ahireti hatırlatır’ diyerek bazı yakınları ve ashabı ile birlikte Cennet-i Bâki mezarlığına gitmiş, Uhud Şehidliği’ni ziyaret etmiştir. Böylece ümmetine, zahiren acı da görünse, hakikat cihetiyle güzel olan o neticeye doğru giderken yaşamaları muhtemel zorluklara tahammül etmenin yollarını göstermiştir.

O günlerde hastalanan Hazret-i Âişe validemiz baş ağrısından müşteki olduğu vakit, ‘Ey Âişe, senin başının ağrısı geçer gider. Asıl baş ağrısı benim başımın ağrısıdır. Artık ondan kurtulmak çok zor’ (Peygamberimizin Hayatı. Y.A.N. İstanbul 2003 c:3, s: 376 ) diyerek çektiği ağrıların şiddetini ifade eden sözler söylemiştir.

Kendisi, başka bir insanın tahammül edemeyeceği şiddetli ağrılar karşısında tavır, hâl ve hareketleri ile bile şekva etmezken, aralarında ümmetinin bazılarının da bulunduğu insanların ekseriyetinin dünyayı hayatın esası saydığını, ölümü kabullenmek istemediğini, hadiseler karşısında hep dünyayı ahirete tercih etme temayülü içine girdiğini müşahede etmiştir.

Beşeriyetin idrakini iğfal ve ifsat eden böyle zaafların, zaman geçtikçe ümmeti içinde de artarak devam edeceğini bildiğinden mü’minlerin hadiselerden ibret almalarını sağlamak maksadıyla hayatın; doğum ve ölüm hâlleri arasında yaşanan ömür safhasının hakiki mahiyetini veciz bir teşbihle anlatmıştır.

“İnsanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar.”

Sinn-i kemal

Hicretin on birinci senesi, Rebü’l-evvel ayının on biri, Pazar günü idi.

Hazret-i Cebrail, hâne-i saadetlerinde istirahat etmekte olan Resûl-i Kibriya’nın (asm) huzuruna çıktı. Hâlini hatırını sorduktan sonra Hazret-i Azrail’in içeri girmek için izin istediğini söyledi. O Hüsn-i Siretin (asm) gülümseyerek müsaade etmesi üzerine Azrail Aleyhisselâm da içeri girdi.

“Yâ Resûlallah. Yüce Allah bana, senin her emrine itaat etmemi emretti. İstersen rûhunu alacağım, istersen sana bırakacağım” dedi.

Peygamber Efendimizin (asm) yanında oturan ve ellerini ıslatıp mübarek yüzüne süren Hazret-i Âişe validemiz ile diğer yanında oturan Hazret-i Fatıma anamız gelen melekleri göremeseler de olanları tahmin ederek meraklandılar. Nefes alıp vermekte güçlük çekmekle birlikte Nazar-ı Muhammedî (asm) âl’inin ahvalini anlayıp onlara teveccüh ederek teselli vermek istedi.

“Dünya hazinelerinin anahtarı ile âhiret nimetlerini seçme hususunda serbest bırakıldım. Ben de âhiret nimetlerini tercih ettim” dedi. ( a.g.e. s: 374)

Muhammed-i Haşimî (asm) istese daha bin yıl, hatta binlerce sene dünyada maddî, mânevî yönden sağlık, sıhhat, huzur, mutluluk, refah içinde yaşayabilirdi. Lâkin erbabınca ‘sinn-i kemal’de denen ömrün olgunluk yaşı ahir zamanda altmış üç olmalı ki Ekmel-i Enbiya (asm) dünyada daha fazla kalmak istemedi.

O da tıpkı Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi ömrünün en mesut ve bahtiyar zamanında ahireti dünyaya tercih etti. Hakikati anlayan Hazret-i Âişe validemizin ve Hazret-i Fatıma anamızın hazin hazin ağladıklarını görünce; evlâdlarının içinde sûreti, sîreti, hâl ve hareketleri ile kendisine en çok benzeyen kızına doğru hafifçe döndü.

“Kızım, sakın ağlama. Ben vefat ettiğim zaman ‘İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi Raciûn’ de buyurdu.

Bu nezih ikaz ve mübarek ihtar üzerine onlar seslerini kısıp hüzün gözyaşlarını kalplerine dökerken Hazret-i Azrail’in söylediklerini dinleyen Saadet-i Ebediyenin Vesile-i Vücudu (asm) gülümseyerek Cebrail Aleyhisselâma baktı. Ona müteveccih her yüz gibi Hazret-i Cebrail de mütebessimdi.

“Yâ Resûlallah, mele-i A’lâ seni beklemektedir” dedi.

-Devam Edecek-

Etiketler: bediüzzaman
Okunma Sayısı: 13761
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı