Gözlerimizi dünyaya açtığımız ilk andan itibaren, kusursuz bir düzen ile karşılaştık. Her şey muntazam bir şekilde işleyen fabrikanın parçası gibiydi. Bu yabancı, kusursuz âlemi ancak kusursuz biri organize ederdi o da Vahid’ul Kahhar olan Allah’tı.
Dünyadaki bu muntazam düzenin içerisine sonsuz azamet sahibince binlerce varlık, canlı, âlem sığdırılmıştır. Bu varlıklar içinde insan da yeryüzünün ‘halifesi’ olarak yerini almış, Allah, insanın bu konumunu Bakara Sûresi 30. Âyette ‘Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dedi’ şeklinde açıklamıştır. Bütün varlıklar arzdan arşa kadar her şey Yaratıcının turrasına sahip olmuş ve yaratıcı tarafından kutsanmış, şereflenmiştir. Rabbin ihsan ettiği bütün kutsallığa, şerefe binaen Yaratıcımız bizlerden yeryüzünü korumamızı ve o işleyişin şuuruna varmamızı istemiş; bozgunculuk ve düzensizlik çıkarmaktan da bizleri men etmiştir. ‘(Ey Peygamber!) Rabbin tarafından sana indirilen âyetler onların pek çoğunun azınlık ve kâfirliğini arttıracaktır. Ama biz onların arasına kıyamete kadar sürecek bir kin ve düşmanlık saldık. Ayrıca onlar ne zaman bir savaş ve çatışma çıkarma teşebbüsünde bulunmuşlarsa Allah onu bertaraf etmiştir. Böyleyken onlar yeryüzünde fitne-fesat çıkarmak için uğraşırlar; oysa Allah fitne-fesat çıkaranları sevmez. (Maide S. 64. Âyet)’ âyet-i kerimesiyle Allah, hayat kitabımız olan Kur’ân-ı Kerîm’de bu durumu en güzel şekilde beyan etmiştir.
Ölüm, her nefsin tadacağı en büyük hakikattir. Peygamberimiz (asm) ‘bıçak kadar keskin olan’ ölümü çokça zikretmemizi buyurmuş ve güzel sonlar ile hayatımızı sonlandırabilmemizi murat etmiştir. Nitekim bir mü’min için en güzel zikir ve fikir ise Allah yolunda harcanmış bir hayat geçirebilmek ve sonunda o hayata yaraşır bir şekilde hayatı teslim etmektir. Ezan ile başlayan hayatımızı şehadetle sonlandırmamıza engel olacak bir durum biz Müslümanlar için en kötü sondur. Bu engellerin başında Kur’ân-ı Kerîm’de (Maide 64) haber verilen bir fitne gelir ki o da ‘bir cana kıymak’tır.
Yüce Yaratıcımızın sıfatını taşıyan bir canlının hayatına kast etmek büyük bir fesattır, zulümdür, zalimliktir. Zalim; acımasız, haksız davranan, kıyıcı anlamlarını içinde barındırır. Bu açıdan bakıldığında öldürme zalimliği; insanı yaratan, donatan ve her türlü ihtiyacını gören Allah’a haksızlık, onun emanet verdiği cana sahiplik eden insana acımasızlıktır. Fitne ve fesadı körükleyen bir ateştir. Toplumsal hayattaki kan dâvâları, haksız kısas mücadelesi (Ölüm=ölüm), canlıya zarar verme eylemleri düzensizliğin ve bozgunculuğun en hakikatli göstergesidir. Allah kitap ehline gönderdiği peygamberlerle, öğütlerle ‘Öldürme’ eyleminin zulüm olduğunu, haksızlık olduğunu, bozgunculuk olduğunu çokça zikretmiştir.
Semavî dinler başta olmak üzere diğer bütün dinler, haksız olarak bir cana kıymanın kötülüğünden bahsetmişler. Sahip oldukları kitaplarda yazılanlara da iman etmişlerdir.
Öncelikle Hint dinlerinde Ahimsa (Öldürmeme) ilkesi olmazsa olmaz bir ilkedir. Hindular bir cana haksız yere kıymanın hayatı sıfırlayacağına inanırlar. Yani yapılan bütün iyi işler öldürme eylemi gerçekleşince silinmiş olur. Yine Caynizm’e bağlı bir mezhebin inananları her sabah yolları, caddeleri, mesire alanlarını herhangi bir canlıya zarar vermemek için süpürürler. Küçücük bir canlıya dahi zarar vermekten endişe ederler.
10 emrinden birisi ‘ÖLDÜRMEYECEKSİN’ olan Tevrat, ‘Her ne olursa olsun, insan kanı dökmenin ‘Tanrı’sal imgeyi küçültmek’ anlamına geldiğini söyler.
‘Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.’ (Matta,5:38), ‘Düşmanlarınızı bile seviniz (Dağ Vaazı) kaidelerini içinde barındıran İncil’de de savaşta dahi cana kıymanın kötülüğünden bahsedilmiştir.
Ve bütün hak dinlerin kapsayıcısı olan İslâm da Allah’ın bütün insanlığa ihsanı, hitabı olan Kur’ân’da öldürme eylemini, Nisa Sûresi, 92. âyette ‘Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir’ şeklinde buyurmuştur. Ve yine; ‘Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: ’Kim, bir insanı bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resullerimiz apaçık deliller (mu’cize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.’(Maide S. 32.) âyet-i kerimesiyle öldürme eyleminin bozgunculuk ve zalimlik boyutlarını beyan etmiştir.
Bizler; ‘(Ey Muhammed!) De ki: ‘Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.’ (En’am S. 151. Âyet)’iyle amel eden Müslümanlar olarak; Allah’ın ilâhî mesajını anlamalı, yaşamalı ve yaşatmalıyız.
BETÜL TÜRKEŞ