Serveri Kâinat Efendimiz (asm) ”Ben ikindi vakti geldim, kıyamet akşam vakti kopacak” buyurur.
Bu hadisin ışığında baktığımızda, dünyanın artık son demlerini yaşadığını söylemek her halde yanlış olmaz. Çünkü ikindi vakti geçeli bin dört yüz küsur sene olmuş. Buna rağmen bizler terbiye-i İslâmiyeye sırtımızı dönüp terbiye-i medeniyenin dayatmalarını tiryakilikle, görenek belâsı ile miski amber diye yüzümüze gözümüze sürüyoruz. Bu hatamızın tokadını her gün daha şiddetle yememize rağmen, hâlâ uyanmama noktasında ısrar ediyoruz. Ve yediğimiz tokatların acısından “ağlamaya bahane arayan çocuklar” gibi feryadu figan ediyoruz. Ne hakla başkasının kusurunu kendimize özür teşkil ediyoruz? Ya da, “ben de herkes gibiyim” deyip kendimizi kalabalıkların çıkmaz girdaplarına bırakıyoruz. Yine Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde buyuruyor ya “İkindiden sonra uyuyup aklını kaybeden yalnız kendini kınasın.” Bu hadis aslında mânâ-i işarisi ile derki; “Kıyamete yakın, ancak uyanık kalanlar aklını muhafaza edebilir.” Uyanık kalmanın yolu da Kur’ân’a ve sünnete ittiba ile olacağı muhakkak.
İmanı elde tutmanın elde kor ateşi tutmak kadar zor olduğu bir devirdeyiz. Efendiler köle, köleler efendi olmuş. Çünkü Peygamberimiz (asm) ”Öyle bir zaman gelecek ki analar efendisini doğuracak.” Bunun böyle olduğunu her halde görmeyenimiz yoktur. Çocuklarımızın dünyalık istek ve arzularında hiçbir anne baba, çocuğunun bir dediğini iki etmiyor. Bunu yaparken iyilik zannıyla, şefkat duygusuyla, evlâdına en büyük fenalığı yaptığının farkında bile değil. Kalkıp kendi içeceği suyu almaktan âciz olan nesil yetişiyor. Böyle yetişen gençler, bir gün aile kurduğunda ahir zaman yangınında mesuluyet taşıdığı kişilere karşı çobanlığı hakkıyla yapabilir mi? Mesuliyeti altındakileri İslâmiyet suyu ile sulayabilir mi? Onları bu zamanın fitne ve fesadından koruyabilir mi? Ya da “firavunlar kucağında ki Musaları” bulmasını beklemek hikmet düsturlarına uygun düşer mi?
Hz. Ali (ra), “çocuklarınızı yaşayacakları zamana göre yetiştirin” dediğini biliyoruz. Fakat bunu sadece dünya noktasında esas tutup maneviyat noktasında sınıfta kaldık. Başta kendimizi ve aile efradımızı nebevi düsturlar doğrultusunda ahirzamanın sıkıntılı, çalkantılı dönemine göre hazır edemedik. Hakikatin adamı olmak yerine günün adamı olmayı yeğledik.
Peygamber Efendimiz (asm) ”Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının. Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, dine, ahirete tercih edilen bir dünyalık görür, rey sahiplerinin müştehitleri dinlemeden kendi görüşlerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira bu safhaya gelince arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde sizin gibi amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir.” (Ebu Davud, Melahim 17)
Eğer kuvve-i maneviye noktasında hem kendimizi hem de aile efradımızı hazır edemezsek küçük dünya menfaaletleri uğruna Allah muhafaza dinimizi rüşvet vermekten kurtulamayacağız. Elması elmas bildiğimiz halde kırılacak cam parçalarını onlara bilerek ve severek tercih edeceğiz. Güneş guruba gark olurken ahirzamanın fitne ve fesadından Allah bizleri muhafaza etsin...
Hamdi AKTAŞ