"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tebliğ metodları ve farklılıkların yönetimi -2

27 Eylül 2019, Cuma
Toplumlar ve toplumları oluşturan insanlar arasındaki farklılıkların tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı, bu sebeple tebliğ yöntemlerinin de bir olmayacağı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

İklim ve coğrafî yapıdan kaynaklanan farklılıklar

İklim, coğrafi çevrenin şekillenmesi ve insan mizacının çevre ile alakalı şartlara uyumuna etki eden en önemli faktörlerden birisidir. Coğrafi yapı, insanların davranış biçimlerini ve yaşama tarzını etkiler. Böylece farklı iklim ve coğrafî bölgelerde yaşayan insanların birbirlerinden farklı özelliklere, farklı yaşama biçimlerine ve farklı mizaçlara sahip oldukları bilinmektedir. İklim ve coğrafî yapı sadece tabii hayatı etkilemez, aynı zamanda insanı da etkileyerek kendine benzetir. Yağışlı bölgelerdeki insanların duygusal olması, soğuk bölgelerdeki insanların sert görünümlü olması ve sıcak bölgelerdeki insanların sıcakkanlı olması bu farklılıklara örnek olarak gösterilebilir. Nursî, aynı zaman diliminde, ama farklı coğrafyalarda yaşayan toplulukların birbirlerinden farklı özelliklere sahip olduğunu vurgulamak amacıyla, “…. Hattâ bir kıt’ada bir asırda, ayrı ayrı Peygamberler ve Şeriatlar bulunurmuş.” diyerek tebliğ yöntemlerinde ve uygulamalarında iklim ve coğrafî özelliklerden kaynaklanan farklılıklara dikkat çekmiştir.

Özellikle Peygamber Efendimizden (asm) önceki dönemlerde toplumların ve medeniyetlerin birbirlerinden uzak olmaları dolayısıyla birbirlerini etkileyememeleri bu farklılıkların daha da belirgin olmalarını sağlamıştır. 

Yine Nursî bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Enbiya-yı salife zamanında, tabakat-ı beşeriyye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca ibtidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki Şeriatlar, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir.” Bu ifade ile Nursî o dönemdeki toplumlar arasındaki farklılıkları belirtmekle kalmamış, bu farklılıkların neler olduğunu da belirtmiştir. Çünkü bir coğrafyadaki insanların yaşama biçimleri, alışkanlıkları, değerleri, inançları, gelenek ve görenekleri ve benzeri özellikleri bilinirse ona uygun tebliğ metodları ve irşad yolları seçilip kullanılabilir.

AYRI AYRI ŞERİATLER VE PEYGAMBERLER

Bu bağlamda Bediüzzaman, “Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar ve peygamberler gelebilir ve gelmiştir” diyerek tebliğ metodlarında farklılıkların dikkate alınmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmiştir. Ancak Peygamber Efendimiz’den (asm) sonra medeniyetlerin birbirini etkilemesi ve bir yakınlaşmanın olması dolayısıyla farklılıklar azalmış, fakat tamamen ortadan kalkmamıştır. Nursî bu durumu da şöyle açıklamaktadır: “Hâtem-ül Enbiya‘dan sonra Şeriat-ı kübrâsı, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyede gitmediğinden, mezhebler taaddüd etmiştir” der ve ayrıntıda farklıların her zaman var olduğunu belirtir. 

Peki, insanlar arası farklılıkların olmaması mümkün mü ya da insanların hepsi aynı seviyeye getirilebilir mi? Bu soruların cevabı da Nursî’nin şu satırlarında gizlidir. “Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası bir mekteb-i âlînin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyeyi giyse, bir seviyeye girse; o vakit mezhebler tevhid edilebilir. Fakat bu hâl-i âlem, o hâle müsaade etmediği gibi, mezahib de bir olmaz.” 

Bu bağlamda toplumlar ve toplumları oluşturan insanlar arasındaki farklılıkların tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı, bu sebeple tebliğ yöntemlerinin de bir olmayacağı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Yine aynı zaman diliminde yaşamalarına rağmen farklı coğrafya ve medeniyetlere mensup insanların ne tür farklılıklara sahip olduklarını Nursî şöyle ifade etmektedir. “Mâdem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu tadil edip nefs-i emmâreyi terbiye eder. 

Elbette ekser etbâı, köylü ve nim-bedevî ve amelelikle meşgul olan Şafiî Mezhebi‘ne göre: “Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necaset zarar verir.” Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri mezheb-i Hânefîye göre, “Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetva var.” İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye mezheplere hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve her birisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiyenin tensibiyle İmam-ı Şafiî’ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hânefîlere nisbeten köylülüğe ve bedevîliğe daha yakın olup cemâatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hâcâtta kendi derdini söylemek ve hususî matlûbunu istemek için, imam arkasında Fatiha’yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı Azam’a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, İslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizâm etmesiyle medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemâat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hânefî Mezhebi’ne göre imam arkasında Fatiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.” Nursî’nin bu ayrıntılı açıklamasından, iklim ve coğrafî yapının insanların toplumsal hayatına ve şahsî mizaçlarına nasıl etki ettiğini, değiştirdiğini, farklılaştırdığını ve bunun tabiî sonucu olarak da insanların yaşama biçimlerini nasıl farklılaştırdığını görmekteyiz.

ŞAHSÎ özelliklerden kaynaklanan farklılıklar

İnsanlar; ilgi ihtiyaç, merak, güdü gibi temel özellikler açısından farklı yaratılmışlardır. Bu da insanların, sahip oldukları şahsî özellikler itibariyle birbirinden farklı olduklarını ve her ferdin farklı yeteneklere farklı düzeylerde sahip olduğunu göstermektedir. Çoklu zekâ kuramının kuramcısı Howard Gardner, insanların sekiz temel alanda birbirlerinden farklı olduğunu belirtir. Her bir alanı bir zekâ, bir yetenek olarak tanımlayan Gardner insan ilişkilerinde ve eğitim faaliyetlerinde bu farklı alanların dikkate alınması gerektiğinden bahseder. Said Nursî, Mektubat adlı eserinde “İnsanlarda binlerle hissiyat var” söylemi ile insan mizacındaki farklılıklara dikkat çekmekte ve “Mizaçlara göre ilâçlar tebeddül eder” söylemi ile de bu farklılıklara uygun tebliğ metodlarının seçilmesi gerektiğini belirtmektedir. 

Yine insanı tanımlamaya yönelik literatürde rastlanabilecek en güzel ifadeler Said Nursî tarafından yapılmış ve insanı şöyle tanımlamıştır: “İnsan ahsen-i takvîmde yaratıldığı ve ona gayet cami’ bir istidat verildiği için, esfel-i sâfilînden tâ âlâ-yı illiyyîne, ferşten tâ arşa, zerreden tâ şemse kadar dizilmiş olan makamâta, merâtibe, derecâta, derekâta girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suûda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir.” Said Nursî, bu kapsamlı tanımında insanın yeteneklerinin kapsamını, sınırlarını ve bu sınırlar içerisindeki farklı seviyeleri açık bir şekilde ortaya koyarak bütün farklılıklarıyla insanı tanımlamıştır. 

İNSANDA ÜÇ BOYUT

Bu tanıma karşılık Bloom insanı; bilişsel, duyuşsal ve psikomotor olmak üzere üç boyuttan oluştuğunu ve bu üç boyutun da kendi içinde farklılıklar gösterdiğini belirterek insanı tanımlama yoluna gitmiştir. Allah insanı şerefli bir mahlûkat olarak yaratmıştır ve ona esfel-i sâfilîn ile âlâ-yı illiyyîn arasında değişen çok geniş ve umumî bir kabiliyet vermiştir. Bu bağlamda insanda nihayetsiz arzuların bulunduğunu hesaba katarsak, tebliğ uygulamalarında ferdî farklılıkların dikkate alınmasının ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamış oluruz. Nursî burada insanların çok geniş yeteneklere, nihayetsiz arzulara ve duygulara sahip olduğunu yani insanların; ilgi ihtiyaç, merak, güdü, yetenek ve beklenti gibi temel özellikler itibariyle birbirinden farklı olduğunu belirterek, tebliğ metodlarındaki seçimin bu farklılıklara göre yapılması gerektiğine dikkat çekmiştir. Said Nursî’nin tebliğ uygulamalarında ferdî farklılıkları ne kadar çok önemsediğini konuşmalarının başında yaptığı hitaplarla anlayabiliyoruz. Said Nursî “Ey kardeş, Nefsimle beraber dinleyen kardeşim, Ey kardeşim, Aziz ve sıddık kardeşlerim, Ey dostum, Ey bedbaht nefsim, Ey gafil nefsim” gibi seslenişlerle direk nefsini/ nefisleri teker teker muhatap alarak tebliğ ve telkinlerde bulunarak onları ıslaha çalışmıştır. Yine Said Nursî’nin şahsî farklılıkları dikkate alan tebliğ uygulamalarındaki isabetli yaklaşımlarına, “Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle birkaç hakikati nefsimle beraber dinle” ve yine “Siz avam olduğunuzdan hayalinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiğinizden, temsil size bürhan-ı nazariden daha ziyade muknidir.” cümleleri örnek olarak verilebilir.

Tebliğ tekniğinde Said Nursî, bireyin işini, yeteneklerini ve diğer özelliklerini dikkate alarak en akılcı ve doğru yaklaşımları seçmiştir. Said Nursî bir hakikatin kişilerin mizacına göre nasıl farklı etkiler meydana getirdiğini “su” örneğiyle ispatlamaktadır. 

“Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır, tıbben vacibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine, az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; afiyetle içsin, tıbben ona mubahtır. İşte hak burada taaddüt etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: “Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur.” Bu söyleminde Said Nursî bir doğrunun, bir hakikatin kişilerin mizacına göre nasıl farklı etkiler meydana getirdiğini ve bir hakikatin şahsî mizacına uygun olması durumunda nasıl ilâç olabileceği ve uygun olmaması durumunda nasıl zehir olabileceğini göstermiştir.

Okunma Sayısı: 7854
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı