İslâm tarihimiz, din ve vatan uğrunda canlarından ve mallarından vazgeçmiş, isimleri unutulmuş milyonlarca kahramanlarla doludur. Din-i Mübin-i İsâlm için şanlı ecdadımızda milyonlarca fedakârlık örnekleri vardır.
Her bir kahraman doğru zamanda doğru yerde yaptığı fedakârlık ile insaniyet-i kübra olan İslâmiyet’e hizmet etmişlerdir. Bu sayede beşerin İslâmiyet ile tanışmasına ve milyonlarca insanın hidayetine vesile olmuşlardır. Birer numune-i misal olduğu tarih muvahecesinde görülmektedir. İslâmiyet için candan vazgeçerek şehit olmak herkese nasip olmamıştır. Bu bir takdir-i İlâhîdir. Maalesef bizler o zamanlara yetişemedik.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursîdiyor ki: Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî ve mânevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.1
Bu zamanda en güzel meslek Üstadımızın mesleğidir. Üstadımızın yaptığı gibi hayatımızı iman Kur’ân’a vafketmeliyiz. Üstadın talebeleri ve saff-ı evvel Nur Talebesi ağabeyler gibi her daim hayatını vakfedecek fedakârlara ihtiyaç var. Bu ihtiyaç kıyamete kadar sürecektir. Çünkü Risale-i Nur hizmetinin fıtratında vakıflık müessesi var.
Bu zamanda serdengeçtilere değil, vakıflara ihtiyaç var. Ama eski devirlerdeki gibi canından vaz geçecek değil. Aksine hayatta kalarak ömrünü Bediüzzaman Said Nursî’nin tavsiyesine uygun olarak vakfedecek fedakârlara ihtiyaç var.
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lahikası, s. 412.