Önce kısa biyografik hayatlarına göz atalım.
ŞEYH SAİD
1865’de Elazığ’ın Palu ilçesinde doğan Şeyh Said Efendi iyi bir medrese eğitimi aldı. Babası Şeyh Mahmud’un vefatından sonra da şeyh oldu. Palu’dan, Erzurum’un Hınıs ilçesine yerleşip, ticaret yaptı ve medrese talimiyle talebe yetiştirdi. 13 Şubat 1925’de “Halifeliği kaldıran ve dinsizliği yaymaya çalışan bu idarecilerle cihad etmek, farzdır,” fetvasıyla “Şeyh Said Hâdisesi veya Kıyamı” olarak bilinen meselenin başında yer aldı.

Beş bin kişilik bir güçle ayaklanma başlattı. 2 Mart 1925’de devlet ayaklanmayı bastırdı. Ardından huzurun sağlanması manasına gelen; “Takrir-i Sükûn Kanunu”’ çıkarıldı ve bu kanun çerçevesinde İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanan Şeyh Said ve kırk yedi kişi 29 Haziran 1925’te idama mahkûm edildi…
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ
Bediüzzaman 1877 yılında Bitlis’te doğmuş, küçük yaşından itibaren medreselerde dinî ve ilmî eğitim almıştır. Van Valisi Tahir Paşa Bediüzzaman’ın bazı hususî kabiliyetlerini keşfedince konağında ağırlayıp, zamanın âlimleriyle ilmi münazaralar ve müzakereler tertip etmeye başlamıştı. Van ‘daki ehl-i ilim onun hafıza ve zekâdaki mükemmel vaziyetinden dolayı “Zamanın eşsiz güzeli ve harikası” manasına gelen “Bediüzzaman” ünvanını verdi.

Daha genç yaşında İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın “Bu Kur’ân Müslümanların elinde kaldıkça onlara hakiki hâkim olamayız. Ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız veya onları Kur’ândan soğutmalıyız” sözüne karşı hayatını iman ve Kur’ân hakikatlerinin neşri için vakfetmeye karar verir. Onun ömrünün hülâsası “müsbet hareket” olup, hayatı boyunca bu çizgi üzerinde durmuş, talebelerini de o istikamet üzere yetiştirmiştir.
Talebelerinden ve kendisini sevenlerden teşekkül ettirdiği ve keçe külâhlılar adını verdiği milis gücüyle, Birinci Cihan Harbinde Doğu cephesinde Ermenilere karşı savaşıp, vatan savunması yapmış ve yaralanıp Ruslara esir düşmüş. Büyük fedakârlıklarda bulunmuş. Mukabilinde o zaman-ki İstanbul hükümeti daha sonra da Ankara hükümeti tarafından davet edilmiş ve kendisine hürmet edilerek mükâfatlandırılmış bir vatanperverdir.
Diğer taraftan, Millî Mücadelede bulunmuş. Anadolu’daki yeni diriliş ve şahlanış hususundaki faaliyetler ile ilgili Şeyhülislamın yayınladığı fetvasına, karşı fetva vermiş. Halkı Millî Mücadeleye katılmaya çağırmış. Hakkında İngilizlerin idam kararı verdiği dinî, tarihî ve millî bir kahramandır.
Kendisinden istifade etmeye çalışan Kürt Teali Cemiyetine karşı durup; “Allah-u Zülcelâl Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’de ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ (Maide, 5/54) diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlâhî karşısında düşündüm, bu kavmin bin yıldan beri âlem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz elli milyon hakikî Müslüman kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem” diyen hakikî bir mücahid, millî ve yerli bir vatan evlâdıdır
ARALARINDAKİ MÜNASEBETE GELİNCE
Bazıları kendilerini aydın görmelerine rağmen -14 aralık 2025 tarihinde Sözcü TV 19.00 ana haber bülteninde yanlış ve karıştırmalarla dolu yapılan haberde olduğu gibi- ya cehaletten veya kasıtlı olarak hâlâ karıştırıyor olsalar da, yukarda görüldüğü gibi usul, üslup ve metotları farklı olan Üstad Bediüzzaman Said Nursî ile Şeyh Said sadece aynı devirde yaşamış ve isim benzerliği olan iki şahsiyettir.
Şeyh Said’in Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında Bediüzzaman’a “din aleyhtarı icraatlara karşı” isyan teşebbüsü için ilettiği “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir. Bu harekâtımıza iştirak buyurur, yardım ederseniz galip oluruz” şeklindeki destek talebine verdiği cevap, Zübeyir Gündüzalp’in notlarında şöyle yer alıyor: "Yaptığınız mücadele, kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü Türk-Kürt birdir, kardeştir. Dini uğrunda milyonlarca şehit vermiştir. Binaenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafîlerinin torunlarına kılıç çekilmez ve ben de çekmem!
“Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç, haricî düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz.
“Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz, Kur’ân ve iman hakikatleriyle milleti tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olabilir.”1
Abdülkadir Badıllı’nın Mehmet Kayalar’dan naklettiği “Üstadın Şeyh Said’e yazdığı bu mektup, bilâhare Şeyh Said esir alındığında üzerinde bulunmuş ve Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi dosyalarına konulmuştur. Mektup halen İstiklâl Mahkemesi dosyalarının içinde, Şeyh Said’in dosyasında mevcuttur.”
Çoravanisli talebesi Ali Çavuş’un aktardığına göre, Üstad, isyan başladıktan sonra Van’da yine destek talebi için gelen Kör Hüseyin Paşayı ve beraberindekileri de şöyle uyarmış:
“Şeriat mı istiyorsunuz? Böyle hareket zaten aslında şeriata muhaliftir. Bu olsa olsa ecnebi tahrikine alet olma keyfiyetidir. Şeriat isterim diye şeriatı alet ederek şeriata muhalefet edilmez. Böyle menfî fikirlerden vazgeçiniz. Böyle şeriat istemek olmaz. Haydi yerlerinize!.."
Said Nursî, konuşmasını bitirdiğinde ayağa kalktı ve talebelerine eğitim verdiği Erek Dağı'na geri döndü. Kör Hüseyin Paşa ve diğer aşiret reislerine gelince; onlar bu uyarıları dikkate aldılar ve hadiseye iştirak etmediler. Bu ifadeler, Van'ın ve halkının hadiseye iştirak etmeye zorlanmaması ve binlerce kişinin hayatının kurtulması demekti."2
Evet, Şeyh Said Hadisesi 13 Şubat 1925'te patlak verdiğinde, Said Nursî'nin görüşlerini dikkate alan binlerce kişinin hayatı kurtulduğu gibi, meselenin büyümesinin de önü alınmış oldu.
Said Nursî, Şeyh Said Hadisesi dolayısıyla takındığı tavır net olduğu halde, yine adaletsiz bir şekilde, yüzlerce insanla birlikte sürgüne gönderildi. Bu davranış, yeni rejimin dine ve din adamlarına karşı bakışını ve hareket tarzını da belirliyordu.
Dipnotlar:
1- Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat; I, s. 660
2- Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaaman Said Nursî, s. 278.