"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Türk tipi ucûbe rejim!”

Cevher İLHAN
19 Aralık 2025, Cuma
TESBİT

16 Nisan 2017’de siyasî iktidarca bütün devlet imkân ve araçlarının hoyratça “evet” için tepe tepe kullanılmasına karşı “hayır” demenin âdeta “suç” sayıldığı bir referandumla Türkiye’ye “ucûbe sistem” getirildi. 

Devlet kurumlarının, yayın kuruluşlarının propagandalarına, valilerin - kaymakamların iktidar partisinin il ve ilçe başkanları gibi koşuşturmalarına, iki buçuk milyon “mühürsüz - geçersiz” oyun yasalara aykırı olarak “geçerli” sayılmasına rağmen yüzde 51.41’le, 25 milyon 157 bin 363 oyla geçmesine karşı, yüzde 48.59’u bulan 23 milyon 779 bin 141 “hayır” oyu verilen -buna 862 bin 251 boş ve geçersiz oy da eklendiğinde- “tek adam rejimi” kılpayı ülkenin başına getirildi.

Hâlâ karanlıkta bırakılan tartışmalı 15 Temmuz Hâdisesi bahanesiyle, sahte ihbarlar, istihbarat jurnalleri, tehdit ve şantajlarla, hukukta yeri olmayan “iltisak” ve “irtibat”la, yargının “siyasetin sopası”, “iktidarın aparatı” haline getirilmesiyle yüz binlerce kamu görevlisi işlerinden ihraç edildi. Yüz binlercesi mahkeme kararı olmadan tutuklandı. 

Temel hak ve hürriyetlerinin, hukukun “mahkeme kararı olmadan yüz binlerce vatandaşın herkesin suçsuz ve mâsum” olduğu, “suçun şahsiliği”, “suç ve cezada eşitlik” ve “suçun geriye doğru işlemeyeceği” temel kriterlerini hiçe sayan “sistem” tam bir hak ve hukuk faciasına dönüştü. 

Muhalefete mensup seçilmiş belediye başkanları, yüzlerce bürokrat, siyasetçiler, sivil toplum temsilcileri, akademisyenler, gazeteciler sırf düşüncelerini açıklamaktan aylarca, yıllarca yargısız tutuklama ve hapisle cezalandırıldı, cezalandırılıyor.

Başbakanlığın, Bakanlar Kurulu’nun kaldırılarak yürütmenin tek başına “partili Cumhurbaşkanı”na verilmesine her ne kadar bir Saray Başdanışmanı “tek kişilik hükûmet” dese de, “iktidara iliştirilmiş yandaş havuz medyası”nda daha ilk günde Cumhurbaşkanı’na “başkan” dense de, garabetin “başkanlık sistemi” de olmadığı gün geçtikçe açığa çıkıyor.

İktidar ortağı Bahçeli adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” dese de, Türkiye’yi “demokrasi endeksi”nde “hibrit/melez kötü demokrasi”den “otoriter rejimler” arasına düşmüş. Yargının “tepeden tâlimatlandırılarak” bağımsızlığının ve tarafsızlığının berhava edilmesiyle tam bir “istibdat” dayatılıyor.

Bu tesbitle, en katı “başkanlık sistem”lerinde bile idarenin bütün iş ve işlemlerinin parlamento ve yargı tarafından denetlendiği, bütçenin Kongrenin onayıyla ancak geçtiği, büyükelçilerin bile Kongrenin komisyonlarının onayıyla atandığı Amerika’dan, idarenin yargının denetimine tâbi tutulduğu Fransa’daki “yarı başkanlık”a karşılık, yürütme ve yargının yanısıra yasamanın “tek kişi”ye bağlandığı dünyada benzeri olmayan “rey-i vâhid-i istibad”a (tek kişilik otoriter yönetime)” “Türk tipi ucûbe rejim!” deniliyor.

VAZİYET

Saray’ın “bütçe hakkı”nı Meclis’ten gasbı…

Vakıa şu ki demokrasilerin temel vasfı olan “kuvvetler ayrılığı”nın kaldırıldığı, millet hâkimiyetinin ve irâdesinin temsilcisi Meclis’in yasama ve denetiminin ıskat edildiği “Türk tipi rejim”in otoriterliği, en başta “bütçe yapma hakkı”nın Meclis’ten alınmasıyla açığa çıkıyor.

Zira demokrasilerde parlamentoların asıl işlevinin başında halktan toplanan vergilerin verimli, yerinde ve doğru harcanmasının, yani “bütçeyi hazırlama ve onaylama yetkisi”nin kraldan alınıp Meclis’e verilmesi geliyor.

Gerçek şu ki daha Osmanlıda I. Meşrûtiyet’te 23 Aralık 1876’teki Kanun-u Esâsî’de “yasama kuvveti Meclis-i Umumidir” denilir. Keza 23 Temmuz 1908’de başlayan II. Meşrûtiyet döneminde, 8 Ağustos 1909’daki Kânun-u Esâsî’nin tâdilinde “padişahın Meclis’in hâkimiyeti içinde hareket etmesi” belirlenir. 

20 Nisan 1924’teki Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nda “Teşrî salâhiyeti (yasama/kanun koyma) ve icrâ kuvveti Büyük Millet Meclisi’nde temerküz eder”. “Muvazene-i umumiye-i mâliye ve devletin umum hesâb-ı kat’î kanunlarının tasdik ve feshi” ifâdesiyle Meclis’in “bütçe yetkisi” açıkça belirtilir. 

1961, ardından 12 Eylül “darbe anayasaları”nda dahi “devredilemez” kaydıyla “Meclis’in yasama yetkileri”nin başında, “devletin bütçe ve kesin hesap kanun ve tasarılarını görüşmesi ve kabul etmesi” sayılır.

Esasen “bütçe” gerçeği İslâm tarihinde “beytülmal” olarak tanımlanır. Müslümanların vergileri, gayr-ı müslimlerin haraç ve cizyeleri, madenler, savaş ganimetleriyle gönderilen armağanlar, bütün ticarî ve iktisadî kaynaklar başta halife olmak üzere kimsenin malı olmayıp, itinayla giriş ve çıkışları kayıt altına alınarak dikkatli, israfsız, ölçülü ve düzenli harcanması gereken “millet malı” - “devlet hazinesi” olarak değerlendirilir.

Ne var ki “ucûbe sistem”de Meclis’in güvenoyu, gensoru, milletvekillerinin bakanlara sözlü soru hakkı kaldırılırken, kanun hükmünde kararname yetkisi tek başına “partili cumhurbaşkanı” bahşedilir. 

Bundandır ki “millet malı” olan “bütçe hakkı”nın Meclisten kaçırılması, millet irâdesinin gasbı olarak görülür…

 “Eyyühe’r rüus ve rüesa! [Ey reisler ve yöneticiler!] Elinizdeki mâlımızla ve yanınızdaki aklımızla bize hizmet ediniz!” (Bediüzzaman, Münazarat, s. 230)

Okunma Sayısı: 251
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı