Gökyüzüne karanlık bastırdıkça uzaklara dalıyor gözlerim.
Samimiyeti hiç uğramadığı kalabalıklardan sıyrılıp yalnızlığıma çekiliyorum. Belki de ruhumun sokaklarına sığınıyorum.
Hayata her şey her zaman yolunda gitmiyor. İnsan bazen, bulutların ardına saklandığı hayallerini uzakta buruk bir tebessüm ile seyrediyor.
Bitmek bilmeyen arzular ve istekler yakamızdan bir türlü el çekmiyor.
Oysa bu dünyada, elimizden her şey bir bir yitip gidiyor. Günlerimiz, çocukluk arkadaşlarımız, gençliğimiz, en sevdiğimiz mevsimler birer birer geçip gidiyor. Her gidiş ve her kalış sessiz bir acıdır.
Bu kadar çok gidişin bir anlamıyor yok mu? Ve bu gidişler, telâşından nefes nefese kaldığımız dünyanın faniliğine en açık bir ifade ile ayna tutmuyor mu? Fani dünyanın kıskacından ne zaman yakasını kurtarır insan? Bir uyanış için bir uçurumun ucuna kadar gitmek, sahiden bir kaide miydi? Ölümle yüzleştiği zaman, artık aklın başına gelmesi neye çare olabilir ki? Hayat geri dönüş bileti olmaya bir yolculuktur.
Risale-i Nur’da insanın yolculuğu şöyle izah edilmiştir: İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”
Bu yolculukta bazen iki yol arasında sıkışır kalırız. Kalbimizin kapısını ansızın bir araf çalar. Yolu arafa düşmeyen insan var mıdır hayatta? Araf, Cennet ile Cehennem arasındaki yer olarak tarif edilir. Araf arada kalmak olsa bile, bir kayboluş hikâyesi değildir. Araf insanın kendisini aramasıdır. Araf bir arayıştır aslında.
Araftayız. Bir yanımız eksik hep. Çünkü farkında olmasak dahi hayatımızda bir şeyler eksiliyor. Bir fırtına tutar yüreğini. Avuçlarının arasından yitip giden her şey, gökyüzündeki kayıp giden yıldızları andırır zihninde. Gecenin en karanlığında, beklenmedik bir ışık hüzmesi sızar ruhunun en kuytu köşesine. Karanlığın yerini yavaş yavaş aydınlık alır. Ve insan bir araf ile kendi okuyarak kâinatı ve yaratılış gayesini idrak eder.
Zira kendini okuyan bir insan fani dünyanın, geçici zevklerine aldanmaz, insanı oyalamaktan ibaret olan meşguliyetlerine dalmaz ve insanı yaratılış gayesi ile uzak düşüren tuzaklara düşmez .
Araf aslını, aslî vazifelerini arayışıdır. İnsan kendini aramalı, kendini bilmeli, kendini tanımalıdır. “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku” düsturunu, harf harf aklına, ruhuna ve kalbine bir çivi yazısı gibi kazımalıdır.