Gençliğimizde Frankfurt’ta; gurbetçi olarak görüştüğümüz ihtilâlci bir bakanımız vardı; M. Özgüneş… Dine mesafeli olduğu kadar; demokrasiden de hazzetmezdi. Avrupa-Türkiye mukayeseli sorularıyla bunalınca; arkadaşlar bizi başkalarıyla kıyaslamayın, biz özel bir ülkeyiz, derdi…
Halkını; dini ve mukaddes değerleriyle aldatan seçilmişlere sahip bir ülke gösterebilir misiniz? Bu iğfalin yalnızca üst idarecilerce olmadığını; şehrin varoşlarından başkente kadar zincirleme sürdüğünü de bilmeliyiz.
Meselâ İstanbul gibi yeşil ve ağaçlarla süslü çevreye sahip bir ilimizin cazip köşesini “gecekonduculara” açmak isteyen muhtarın; öncelikle oraya büyük bir cami yaptığına çoklarımız şahit olmuştur. Cami perdesi arkasında, kısa zamanda yapılacak yeşilkatliamı ve çevre felâketini kapatmak için de, iki-üç muhtarlık daha açarız, gaspedilmiş hazine arazisine… Dinî ve millî değerlerini, Türkiye siyasetçileri kadar hoyratça kullanmış, bir başka ülkeyi tarih henüz yazamıyor.
Sözü uzatmayacağız. 12 Eylül taşeronu AKP’nin aylardır halktan gizlediği Bill Gates markalı iklim kanunu; ahalinin nazarları LeMan ve İmamoğlu tiyatrolarına çekilmişken Meclisten çıkıverdi. Sakın birileri buna Millet Meclisimizin kanunu demesin… 592 vekilden, ancak 242’sinin reyini almış (yüzde kırka tekabül ediyor) bir yasayı kimse millete maletmemeli. Çok ilginçtir ki; kanun Meclise gelirken Ege’nin ve Akdeniz’in muhteşem ormanları tutuşuyor ve yurdumuzun dörtbir yanında şaphastalığı patlıyor.
1 Mart Tezkeresi, İstanbul Sözleşmesi, AB’ye uyum bahanesiyle zinanın serbestiyeti, LGBT’nin meşruitiyle üniversite hastahanelerimizdeki çocuklarımızın cinsiyet kıyımlarını sağlayan daha onlarca maddeler gibi; Global Marksistlerin fıtrata ihanet kanununu da tatbikata sokulacak… Dünyanın millî devletleri içinde, global sermayeye teslim olmuşların bir bahanesi de Dünya Bankasından gelecek krediler olmalı. İklim kanununun karşılığı üç milyar dolar geliyormuş, diyorlar. Tıpkı Corona felâketinde DSÖ üzerinden alınan rüşvetler gibi… Şaphastalığı, kuşgribi, delidana ve domuzgribine benzer global felâketlerle ilgilenen Bill Gates grubu hayırseverlerinin. Trakya bölgemizde kurmaya başladıkları sun’î gıda fabrikalarının hikâyesini de başka zaman anlatalım. İklim kanunuyla fıtratı bozma ciheti ise, bu yazımızın konusu değil.
AKP’nin tarihçesini ve mahiyetini bilen okuyucularımız, bazı hususları daha şeffafça yazmamızı istiyorlar. Hâlbuki ariflere işaret yeterlidir. Global Marksistlerin elli küsur senelik projelerinin çerçevesini zorlayan uçlarına dikkat edenler, millet olarak maruz kaldığımız millî felâketi anlayacaklardır. Bu projede İslamiyet’in ve milliyetimizin; halkın dindar bildiği siyasetçi/bürokratlarca istismarları, projenin tahribatını derinleştirerek zamana yaymıştır: Kur’ân’ın devlet idarecilerince merasimlerde okunması, tesettürlü bakan, bürokrat ve bazı subaylar, dikey mimariye boğdurulmuş şehirlere serpiştirilmiş boynu bükük minareler, hayatı ahlâksız ekranlarla harabeye çevirmiş Netflix/ahlâksız global film endüstrisine rüşvet verilen tarihî diziler ve bilhassa AKP’nin açıkça kontrolündeki dinî cemaat/vakıf görünümlü yapıların sokak faaliyetleri gibi yüzlerce hadise, istismarın biçimini gösteriyor.
Milletimizin yüzde doksan beşi Müslüman ve ekseriyeti de dindardır. AKP’nin din/milliyet perdesindeki rüşvet/adaletsizliklerini dine imale ettiklerinden, dine taraftar olanların yüzdeliği hızlıca eriyor. Bin senedir Kur’ân bayraktarlığı yapmış bu milletin evlâdlarını İslâmiyet’ten soğutarak uzaklaştırmanın vebalini, Mecliste tekbir/salavat çeken AKP vekilleri omuzlayabilecekler mi, acaba?
Biz yalnızca AKP’yi sorumlu tutmuyoruz. 12 Eylül zorbalığını dinî/millî değerleri kullanarak halkımızı iğfal eden tüm siyasetçileri ve özellikle ANAP ile AKP’yi küresel güç odaklarının uygulayıcısı olarak gördüğümüzden, halkımızı iğfalden kurtarmaya çalışıyoruz. Bu bir iddia değil. Turgut Özal’ın “Bir defa delinmekle anayasaya bir şey olmaz” dediği günden, tekbir / salâvat eşliğinde ve ancak 242 AKP’li vekilin reyi ile meclisten geçen İklim Kanununa kadar yapılacak bir tedkikin neticesinde; sözkonusu bu ihtilâl partilerinin yüzlerce kanun ile “millî irademize,” kırk küsur senedir nasıl kastettikleri ortaya çıkacaktır.