Otoriter ve totaliter rejimlerle yönetilenler hariç, dünyanın hiçbir demokratik ve medeni ülkesinde kurucu bir zatın ölümünden 80 küsur yıl sonra bile, ülke gündeminde tutularak toplumu onun ilkelerinde birleşmeye çağrıldığı görülmemiştir.
Aralarında sosyal demokratların bulunduğu sol medya ve yazarlarıyla etkili bir sol kesim, demokrasi, adalet ve hukuk yerine Kemalizm’e vurgu yaparak toplumu M. Kemal’in ilkelerinde birleşmeye çağırdıkları müşahede edilmektedir.
Bu gayretler, müsbet bir sonuç verebilir mi? Bunu bir düşünelim. M. Kemal ve onun ideolojisi olan Kemalizm, 1923’ten 1950’ye kadar Türkiye’nin idaresine tek başına 27 yıl boyunca hâkim olmuştur. Ülkemiz o yıllarda savaşa girmediği halde ilim ve sanatta ilerleyememiş, iddia edilen muasır medeniyet seviyesine çıkamamıştır. Türkiye halkı, o süreçte adalet, hak ve hürriyetlerinden mahrum olarak fakir bir hayat yaşamıştır.
Zira Kemalizm, içinde demokrasi, adalet, insan hak ve hürriyetleri olmayan, bağımsız bir meclis ve tarafsız bir yargı sistemi ve muhalefet bulunmayan, manevî ve moral değerleri dışlayan, tek kişinin görüşlerini topluma zoraki dayatan bir ideolojidir.
M. Kemal ve Kemalizm geçmişte kalmış ve tarihe mal olmuştur. Hata ve sevaplarıyla onun hakkında değerlendirmeyi tarihçiler yapacaklardır. Onu günümüz Türkiye’sine taşımak ve kurtuluşu onda görmek ve göstermek nafile bir çabadır, ülkeye zaman ve enerji kaybettirmek demektir.
Günümüz dünyasında demokrasi, adalet, insan hak ve hürriyetleri yükselen ve revaçta olan değerlerdir. Bu değerlerin ortak paydasında birleşen toplumlar ilim, sanat, sanayi ve teknolojide ilerlerken, medeniyet ve refahta dünya sıralamasının başında yer almışlardır.
Türkiye toplumunu demokrasi yerine Kemalizm ilkelerinde birleşmeye zorlamak, abesle iştigal olup, ne bu işi yapanlara, ne de ülkeye bir faydası olmayacağı açıktır. Aksine bu iş, demokrasiye geçiş sürecini geciktirdiği için topluma ve ülkeye çok zararı vardır.
Topluma Kemalizm dayatmasının diğer bir olumsuz sonucu; sağ cenahta önemli bir ağırlığı olan dindar camianın, bu işten ürkerek dinî değerleri istismar eden dindar kimlikli AKP iktidarının kucağına kerhen de olsa sığınmasıdır. Zira bu güçler, yol açtıkları krizler sebebiyle kendilerinden soğuyan bu kitleye “Sakın ha bizden desteğinizi kesmeyin. Onlar iktidara gelirlerse, 1950 öncesinde seleflerinin yaptığı gibi sizi dininizden, imanınızdan ederler, sonra mahvolursunuz” diye onları korkutmaktadırlar.
Günümüzde AKP iktidarının ortaya saçılan bütün olumsuzluklarına rağmen dindar camia nezdinde hâlâ destek bulmasının bir sebebi; topluma reva görülen bu Kemalizm dayatmasıdır.
Son söz: Aralarındaki marjinal gruplar bir yana sol kesimin çoğu, Hür Batı ülkelerindeki sosyal demokratlar gibi her türlü “izm”den arınarak, demokrasi mücadelesi vermeleri hem onların, hem de ülke menfaatinedir.
Onlar demokrasi yerine Kemalizm’i ülkenin gündeminde tutmaya ve toplumu onun ilkelerinde birleşmeye çağırdıkları sürece, Türkiye’nin müstebit yönetimlerinden kurtulup demokratikleşmesi, huzur ve refaha kavuşması uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.