“Zaman ihtiyarladıkça Kur’ân gençleşiyor” diyen Bediüzzaman, kıyametle ilgili şu izahlarda bulunmuştur.
“‘Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî [Ümmetimden bir tâife devam edecektir.]’ (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki (1542) ederek nihayet-i devamına îma eder. Lâ ya’lemü’l-gaybe illallah. [Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.]
“‘Zâhirîne ale’l-hakkı [Galibâne hak üzere.]’ (şedde sayılır) fıkrası dahi makam-ı cifrîsi bin beş yüz altı (1506) edip bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane sonra tâ kırk ikiye kadar gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. Ve’l-ilmü indallah. [Gerçek bilgi Allah katındadır. (Ahkaf Suresi: 23)] Lâ ya’lemü’l-gaybe illallah. [Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.]
“‘Hattâ ye’tiyallahu biemrihî [Allah’ın emri (olan kıyamet) gelene kadar.]’ (şedde sayılır) fıkrası dahi makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk beş (1545) olup kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder. Lâ ya’lemü’l-gaybe illallah. [Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.]”1
İzmir Seferihisar son günlerde orman yangınları ile yürekleri dağladı. Binlerce sinek, böcek, kelebekler, koyunlar, keçiler yangından kaçmaya çalışırken insanlar bir çanta içinde kıymetli eşyalarını almışlar kaçacak yer arıyorlar. Bu dehşetli ateşi söndürmek için denize inip karnını su ile doldurup bir köye nefes olmak, cehennemi bir ateşi söndüren bir imdat olmak için denizin üzerinde yangın söndürme uçakları süzülüp uçuşuyorlar. Uykusuz ve yorulmak bilmez itfaiyeciler bir cana derman olmak için ha gayret koşuşuyorlar. Bunca çabaya rağmen ateş dağlar aşıp, bahçeleri geçerek yeşili kapkara bir Cehenneme çeviriyor.
Bu yangına karşı çaresiz kalanlar, evinin içine girmiş, en sevdiklerini bile yakıp bitiren, alevleri göklere yükselen bir yangından habersiz gaflet içinde yaşıyorlar. İçinde evladını, kardeşini, anasını, babasını bütün sevdiklerini ebediyen yakıp kül eden bu manevî ateşi söndürmeye koşan yok. Koşanların da yollarına ne taşlar, engeller konuluyor.
İşte bu yangını söndürmek, evladını, kardeşini, sevdiklerini Cehennem ateşinden kurtarmak için yangından mal kaçırır gibi gençleri alevler içinden alıp iman hastanelerinde ruhuna nur veren ilaçları Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eczanelerinden panzehir hükmündeki iman hakikatlerini sönmüş gönüllere bir nur, kurumuş dudaklara bir yudum su, karanlıkta yolunu şaşırmışlara parlak bir nur olmak için canhıraşane koşuşturuyorlar. Biz de Payamlı tesislerinde kahraman ve liseli genç itfaiyecilerin imdadına koşup gitmiştik. İtfaiyeci başı Hüseyin kardeşim bu kahramanları evimize kahvaltıya getirdi. İkbal sultan’ın ikramları Cennet taamlarını hatırlatıyordu. Çiçekler önünde ebedî sinema şeridine eklenmek üzere bir fotoğraf karesine sığıştırıp hatırayı hafızalara da kaydedip seneye yeniden görüşmek ümidi ve duasıyla gözlerimiz ufuklara takılıp hayallerimizde bir hatıra olarak kazınıp kaldılar.
Bu yangına su taşıyan herkesle Allah Cennetinde kavuştursun.
Dipnot:
1) Kastamonu Lâhikası, s. 50-51.