“Bu dönemdeki zulmün ilk elden faili siyasî iktidar ile zulme rıza gösteren veya onu onaylayan genel mahkemelerdir.”
SÜMEYYE IŞIKÇI - İSTANBUL
YAPILANLARIN DOĞRU ADI ZULÜM
“Bu dönemde gerek devletle, gerekse Erdoğan iktidarıyla mutabık olmayanların maruz kaldıkları muamelenin doğru adı zulümdür. Temel hukuk ilkelerini mahkemeler bile açıkça yok saymaktadır.”
HUKUKSUZLUK CESARETLENDİRİLDİ
“1991’den beri anayasaya aykırı gördüğü KHK’ları iptal eden AYM’nin, bu dönemde ‘OHAL KHK’larını denetleme yetkim yok’ demesi, iktidarı hukuksuz işlem ve eylemleri alışkanlık haline getirmeye cesaretlendirdi.”
AYM KHK’LARI İPTAL ETMESE DE..
“AYM her ne kadar OHAL KHK’larını vaktinde iptal etmemiş olsa da, bu KHK’larla görevden atılanların göreve döndürülmemelerini hak ihlâli olarak yorumlamasına bir engel yok.”
***
ZULMÜN SORUMLUSU İKTİDAR
Hukukçu Mustafa Erdoğan “Bu dönemde gerek Devlet gerekse Erdoğan iktidarıyla mutabık olmayanların maruz kaldıkları muamelenin doğru adı zulümdür” dedi.

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan KHK meselesi ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın açıklamaları hakkında Yeni Asya’ya konuştu. Erdoğan, Adalet Bakanlığı’nın paylaştığı ‘‘Terör örgütü üyeliği ve Terör örgütü yöneticiliği’ suçlamasıyla adli işlem görmüş 1 milyon 576 bin 576 kişinin yaşadıkları hakkında değerlendirmeler yaptı. Erdoğan konuya ilişkin “Sözde terör örgütü üyesi sayısının bugün bu kadar kabarık hale gelmiş olmasının başlıca iki nedeni var. Biri eskiden beri gelen neden, yani evrensel hukuk anlayışına göre ifade özgürlüğü kapsamına girmekle beraber Devletin hoşuna gitmeyen söz, yazı ve beyanların ilgili mevzuat tarafından ‘’terör’’ olarak nitelendirilmesidir. İkinci neden, 2016’daki darbe girişiminden sonra, Devletin zaten öteden beri tasfiye etmek istediği, on binlerce sempatizanı olan Gülen Cemaatinin artık AKP tarafından da ‘’terörist’’ olarak kodlanmış olmasıdır. Bu dönemde gerek Devletle gerekse Erdoğan iktidarıyla mutabık olmayanların maruz kaldıkları muamelenin doğru adı zulümdür” dedi.
Temel hukuk kurallarını yok sayıyorlar
Mustafa Erdoğan, Anayasa Başkanı Zühtü Arslan’ın OHAL rejiminde sınırlandırmanın Anayasanın 15’nci maddesinde düzenlendiğini, olağanüstü halde Anayasamıza göre masumiyet karinesi ve işkence yasağı gibi mutlak, çekirdek haklara dokunulmaması gerektiğini söyleyen ifadeleri için “Anayasa Mahkemesi sayın Başkanı doğru söylüyor, ama bugün itibariyle bu sadece ‘’kâğıt üstünde’’ bir doğrudur. Nitekim sadece darbe girişimi sonrasında ilân edilen olağanüstü hal döneminde değil, 15. Maddede olağanüstü dönemler için öngörülen bu güvenceye bugünkü ‘’olağan’’ rejimde bile idare ve mahkemeler genellikle riayet etmemektedirler. Birçok olayda mahkemeler bile masumiyet karinesi yanında, suçların geçmişe yürümezliğini ve ayrıca kanunsuz suç olmaz gibi diğer temel hukuk ilkelerini açıkça yok saymaktadırlar. Sayın Başkan sanırım bunun da farkındadır.” dedi.

Siyasi iktidarı cesaretlendirdi
Erdoğan, Arslan’ın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL ve KHK’ları denetlemediği için yaşanan her şeyin suçlusunun AYM olduğuna dair eleştirileri haklı bulmadığına yönelik açıklamaları hakkında şunları kaydetti: “Bütün sorumluluk elbette Anayasa Mahkemesi’nde değildir; çünkü asıl sorumlu olan zulmün ilk elden faili olan siyasî iktidar ile zulme rıza gösteren veya onu onaylayan genel mahkemelerdir. Yine de 2016 yılında verdiği söz konusu karar, Mahkeme bunu kast etmemiş olsa da, siyasî iktidarın izleyen dönemde fütursuzca Anayasaya ve hukuka aykırı işlem ve eylem yapmayı alışkanlık haline getirmesini maalesef cesaretlendirmiştir. Hatırlanacağı gibi, yüksek mahkeme açılan iptal davası üzerine verdiği kararda, Anayasaya göre olağanüstü hal KHK’larını denetlemeye yetkili olmadığına hükmetmişti.”
Kanaat oluşması yeterliydi
“Oysa, Anayasa Mahkemesi 1991 yılından beri Anayasayı aksi yönde yorumluyor ve yasama alanına tecavüz ettiğini tespit ettiği KHK’ları veya bazı maddelerini Anayasaya aykırı bularak iptal ediyordu” diyen Erdoğan, şu şekilde devam etti: “Anayasa Mahkemesinin o dönemde verdiği başka bir karar da aynı yönde, yani hukuksuzluğu cesaretlendirme yönünde etki yapmış olabilir. Hatırlanacağı gibi, o olayda Mahkeme ‘’terör’’ örgütüne üye (Türkçesi, Cemaat mensubu) olmakla itham edilen iki üyesinin üyeliğini acele bir kararla düşürmüştü. İsnadın doğruluğunun tespiti için bir araştırma yapmaya gerek duymayan Mahkemeye göre, söz konusu üyelerin üyeliklerinin sonlandırılması için isnat edilen suçun sübut bulmasına gerek yoktu, onlar hakkında terör örgütü üyesi olduklarına dair bir ortak kanaatin oluşmuş olması yeterliydi.”

Muhalefet ve kamuoyu baskısı şart
Erdoğan çözüm olarak şunlara dikkat çekti: “Olağanüstü hal döneminde çıkarılan KHK’ların ve diğer tedbirlerin olağanüstü hal bittikten sonra uygulaması devam edemeyeceği için, görevden atılan kişilerden herhangi bir suçtan haklarında soruşturma başlatılıp da hüküm giymiş olanlar dışındakilerin ilgili makamlarca göreve döndürülmeleri gerekir. Kamuoyunun ve muhalefet partilerinin bu yönde baskı oluşturması sonuç almayı kolaylaştırabilir. İdarî makamlar bu sorumluluklarını yerine getirmezlerse, vatandaşların kendileri göreve döndürülmeleri için kendi kurumlarına başvurmaları ve taleplerinin reddedilmesi halinde dava açmaları ve gerekirse bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine kadar gitmeleri gerekir. Anayasa Mahkemesi her ne kadar olağanüstü KHK’ları vaktinde iptal etmemiş olsa da bu kararnamelerle görevden çıkarılanların göreve döndürülmemelerini hak ihlâli olarak yorumlamasına bir engel yoktur.”