AKICI ÜSLUBUYLA, GERİDE UNUTULMAZ YAZILAR BIRAKAN YAZAR SELİM GÜNDÜZALP’İ VEFATININ 8. YILINDA RAHMET VE DUA İLE YÂD EDİYORUZ.
Dünya sana kalsa da, sen dünyada kalmayacaksın
İSTANBUL - MEHTAP YILDIRIM YÜKSELTEN
"Ölüm dünya uykusunun bitişidir. Tatlı bir rüyanın sona erişidir. Oyun biter, gerçek sahne açılır. Yaşadıkların ve buradan daha önce gönderdiklerin her ne ise, onlar karşılar seni. Biriktirdiklerin değil, yanında götürebildiklerin senindir.. Hatıralar bunun için değerlidir. Geçenlerde bir yazıda okudum. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Hitit dönemine ait bir tapu sergileniyormuş. Kim bilir o tarla kaç kez el değiştirmiştir. Hani Yunus’un dediği gibi: “Mal da yalan mülk de yalan/Var biraz da sen oyalan” Bu dünyada kalıcı olan tek şey var. Yanınızda götürebildikleriniz ve ölüm"
-Selim Gündüzalp-
Selim Gündüzalp, yazılarında ölüm konusuna sıklıkla yer vererek, okurlarına ölümü sevdirmiş, ölümün güzel yüzünü göstermişti. “Azrail ebedin ebesidir”, “Ölüm güzel şey” gibi daha pek çok ölüm temalı yazılar yazmıştır.

Öldükten sonra da varız
Zafer Dergisi'nde yayınlanan bir röportajında "Ölüm varken, mutlu yaşamak mümkün mü?" sorusunu şöyle cevaplamış: "İnsanlık tarihi, insandaki ebediyet arzusunu açıkça ortaya koyuyor. Kıştan sonra bahar, med-cezir, geceyle gündüz, güneşin batışı ve yeniden doğuşu, ayın büyüyüp küçülmesi, ipekböceğinin kelebeğe dönüşmesi, çağlar boyu insanlığa öldükten sonrasının da var olduğunu hatırlattı. İnsanı sonsuz var olma duygusuyla yaratan Allah (cc), semavî dinler ile ebedî hayatı müjdeleyip, ölümün dehşet veren yüzünü aydınlığa çeviriyor. Ölümden 190 yerde söz edilen Kur’ân-ı Kerîm’in üçte biri öldükten sonra diriltilmeyle ilgili. Bediüzzaman çocukluğunda kendi hayaline şunu soruyor: Bir milyon sene saltanat süreceği ama sonunda yok olacağı bir hayatı mı, yoksa zahmetler içinde de olsa ebedî bir hayatı mı tercih edeceğini… 'Zahmetler içinde de olsa, bâkî bir hayat isterim' diyor. Ve bundan hareketle şu hükmü çıkarıyor: Demek en büyük fânî, en küçük bir âlet ve cihazat-ı insaniyeyi—hayal duygusunu—doyuramıyor. İşte bu istidattandır (yetenektendir) ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihata etmiş efkârı ve ebedî saadetlerin envaına yayılmış arzuları gösterir ki, bu insan ebed için halk edilmiş (yaratılmış) ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misafirhanedir ve ahiretine bir intizar (bekleme) salonudur.”
Ölümü hatırlamak güç veriyor
"Gideceğimiz yer olan ahirette başımıza dert olacak günahlardan neden uzak kalamıyoruz?" sorusuna ise şöyle cevap vermiş:"İnsan olduğumuz için zaaflarımız var. İnişler çıkışlar yaşıyoruz. Bu da normal. Şunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Biz insanız; melek değil. Nefsimiz var ve bir sınanma söz konusu. İrademizi iyiye de kötüye de kullanma imkânı verilmiş. Bu sebeple günahlara da girebiliyor insan. Fakat ölümü ve sonrasında hesabı hatırlamak insana kötülüklerden uzaklaşmak konusunda güç veriyor."

Her gün bir fırsattır
"Kalbimizi ümitle doldurmak ve ölümle yüzleşmek için neler yapmalıyız?" sorusunu da şöyle cevaplıyor: "Her gün yeni bir fırsattır, hayatın kalan günlerini mayalamak için, eksiğini ya da gediğini onarmak, yamamak için bir fırsattır. Rabbimiz imanı bir imkân olarak sunduğuna göre ve her günü bizim için özel yarattığına göre kaçırmayalım bu fırsatları."
Ölüm an be an yaklaşıyor
"Yani ölüme nasıl bakmalıyız?" sorusuna, "Ölüme bakmamalıyız, ölümle birlikte yaşamalıyız" diyor. "Biz ölüme ölüm olarak değil, ebedî hayatın kapısı olması yönüne bakıyoruz. Yoksa ölümü hatırlamanın tek başına bir anlamı yok. Ölümden ahireti, hesabı, ebedî hayatı hatırlayacaksın ki bu hatırlamanın bir anlamı olsun, insana bir faydası olsun ve kalbinde iyi şeyler yapmaya ya da kötülüklerden uzaklaşmaya dair duygular uyansın. Zaten nereye gidersek gidelim, ölüm bizimle beraber geliyor. Her anımız, dakikamız, saatimiz, günümüz... Geride kalıyor. Her şey ama her şey bizden uzaklaşırken, ölüm an be an yaklaşıyor. Sen işini bitirmeyi düşünürken, senin burada işin bitecek. Çökecek kapının önünde; seni almadan gitmeyecek."
Ölümün önemsemediği işler için yaratılmadık
"Bunun da bir anlamı var elbette. Demek ki, ölümün önemsemediği bu işlerimiz için yaratılmamışız. Bunlar bizim yaşama gayemiz olamaz. Hayatı değerli kılan şeyler yapmalıyız. Bunun da en güzel örneklerini Allah’ın Elçisi’nin (asm) hayatında buluyoruz. Göklere giden yolu bulmak isteyen, Allah Resulü’nün ayak izlerini takip etmeli. Ayrıca yok saymakla, göz kapamakla, ölümü yok edemeyiz."
Bizi burada durdurmazlar
“Biz gidiyoruz, aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var.” diyor Bediüzzaman. Hayatın hikmeti, anlamı olduğu gibi, ölümün de hikmeti var. Her şey gibi ölüm de hayata hizmet etmesi için var.
***
Son yazısında vefatına işaret etmiş
12 Eylül 2017'de denizde geçirdiği kalp krizi neticesinde vefat eden, Zafer Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, gazetemiz eski yazarlarından Selim Gündüzalp, ahirete irtihal ettiği günün sabahında dergide yayınlanması için teslim ettiği "Deniz ve Biz" başlıklı son yazısında vefat haberini de, vefat şeklini de bir hiss-i kable'l-vuku ile bildirmişti. Vefatının 8. yılında rahmete vesile olması niyazıyla, o yazıdan bir bölüm neşrediyoruz.
Deniz ve biz
Hayat dalgalı bir deniz. Tutunmaya çalışıyoruz. Dalgalar arasında küçük bir tekneyiz. Gel gitler içindeyiz. Sahile yakın duran güven içinde. Her yer deniz. En başta içimiz. Kılavuzsuz, kaptansız ve pusulasız yol almak zor bu denizlerde. Gittin mi gittin… Rüzgâra, akıntıya kapılmak da var. İçinin denizlerinden ne haber? Dalgaları say say bitmiyor. Eline aldığın sular durmuyor. Akıp gidiyor. Elini mekân ittihaz etmiyor. Şu bardakta sakin duran suya bak; sonrada şu sahilleri döven çılgın haline bak. Şairin dediği gibi tam da:
“Nerede o sahildeki azgın vuruşun?
Nerede bir bardaktaki sakin duruşun.”
Akıl alacak gibi değil... İnsanın kalbi de sanki bir deniz. Bu sakin mahlûkun içinde acayip bir dünya var. Deniz ve biz... Birbirimize çok benzeriz. Selâmet kıyıda insan için. Denizde bir koca dünya gizli. Görene, bilene…
Ecel geldi mi, bir yudum suda da bulur seni. Denizin içinde de. Kendine güvenen, efelik taslayanın akıbetini gör. Kırık tahta parçasına tutunanın samimi duası kurtuluşuna vesile olur.
Denizin hiddeti, şiddeti değişir. Çöl gibi sakin olur. Emir geldi mi yaratandan böyle olur. O, “Ol!” deyince çöller göl olur. Olmazlar olur. Şevk ile her zerre Onun emrine emirber nefer olur.
Titanikler batar da küçük bir sandal kurtulur.
...
Hayat dalgalı bir deniz. Deniz gibi dalgalı içimiz. Bizi bu dalgalardan sen koru yâ Rab!.. Engin denizlerde kayığımızı batırma. Kılavuzsuz, kaptansız yol aldırma. Bir ayağı denizde olsa da, bir gözü hep sahilde olmalı insanın. Batmak da, kaybolmak da var bu denizlerde. Denizler kimin ise içindekiler de onun. Allah'ım ben de Senin aciz bir kulunum. Kaybolup gitmekten, boğulup gitmekten sen muhafaza eyle. Batmaktan, içimin denizlerinde boğulmaktan beni muhafaza eyle. Denizin üstünden uçup giden kuşlar gibi emniyet içinde dünyadan göçmeyi nasip eyle. Nasipten öteye yol yok. Her şey kader ile takdir edilmiştir bilirim. Son nefesi almadan, son yudumu içmeden, son lokmayı yemeden gitmem bilirim. Sana bir çocuğun safiyeti, bir mübarek ihtiyarın acziyeti ile iman ederim. Dualarımı kabul eyle. Denizlerinde batmadan, dünya sularında boğulmadan, ebediyet sahillerine güven içinde ulaşmayı nasip eyle.
(Zafer Dergisi, Ekim-2017, 490. Sayı-Selim Gündüzalp)
***
Selim Gündüzalp kimdir?
Asıl ismi Hüseyin Adnan Şengörür olan Selim Gündüzalp, 1954 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi. 1979 yılında, Marmara Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nden mezun oldu. 1968 yılında, ortaokul öğrencisiyken, günlük bir gazetenin tertip ettiği, bir şiir yarışmasıyla yazı hayatına başladı. Zafer Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı. 1976 yılında yazılar yazmaya başladığı Zafer Dergisi’nde, vefatına kadar genel yayın yönetmeni olarak çalışmalarına devam etti. Yeni Asya'nın Lâhika sayfasında uzun yıllar haftalık yazılar yazdı. 12 Eylül 2017 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi neticesinde 63 yaşında iken vefat etti. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.