Aziz Üstadımız Bedüzzaman bir Lâhika mektubunda, Risale-i Nur’a intisap eden zatın en ehemmiyetli vazifesinin; onu yazmak, yazdırmak ve neşredilmesine yardım etmek olduğunu, onu yazan ve yazdıranın Nur Talebesi unvanını alacağını ifade etmektedir.1
Günümüzde bu vazifenin Risaleleri anlayarak ve kabul ederek okumak ve muhtaç olanlara okutmak şeklinde anlaşılabilir.
Mektubun devamında onun bu vazifeyi yapmaya çalışmakla, hem kendisinin imanını kuvvetlendirmek, hem başkalarının imanını tehlikelerden kurtarmaya çalışmak, hem Hadisin nassı ile “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadet” hükmüne geçirecek tefekkürî imanîyi elde etmek ve ettirmek, hem de Üstadına yardım ve hasenatına iştirak etmek gibi çok faydalar elde edeceğini müjdelemektedir. Nur Talebesi bu vazifeyi ifa etmekle, ayrıca Nur dairesinde takarrur eden, yerleşen şirket-i manevîye-i uhreviye düsturu ile diğer bütün Nur Talebelerinin kazandığı sevabın bir mislini elde etmiş olmaktadır.
Üstadın ve saff-ı evvel ağabeylerimizin çoğunun mülk evleri, özel arabaları yoktu. Ama onlarda daha çok sadâkat, azim, metanet, sebat, fedakârlık ve ihlâs vardı. Bu üstün vasıflarıyla onlar, ağır şartlar altında vazifelerini bihakkın yerine getirmişlerdi. Onlar polis baskını ve hapis tehlikesi içinde Risaleleri önce yazarak ve yazdırarak, sonra çok okuyarak ve anlayarak hazmetmekle imanlarını kuvvetlendirmişler, sonra onları köy köy, kasaba kasaba dolaşarak muhtaç kimselere ulaştırmışlar, onların imanlarının kurtulmasına çalışmışlardı. O dönemde iman tekniğe meydan okuyarak, elle altı yüz bin nüsha Risale yazıp çoğaltarak neşredilmiştir.
Günümüzde Nur Talebelerinin çoğunun güzel evleri, yeni arabaları ve yeterli imkânları vardır. Buna göre onlar, iman ve Kur’ân hizmetini daha ileri bir safhaya taşımak için daha çok gayret etmeleri gerekmektedir. Zamanımızda şeytan ve nefis aldatması, rahatlık meyli dışında iman hizmetini ifa etme yolunda hiçbir maddî tehlike yoktur; polis “Nur ayini yapıyorlar” iddiasıyla dershaneyi basıp, kitaplarla birlikte onları karakola götürerek süründürmemekte, savcılar onlar hakkında dâvâ açmamakta, hâkimler mahkûmiyet kararı verip onları hapishanelere doldurmamaktadır.
Hizmette saff-ı evvel ağabeyleri, özellikle Zübeyir Ağabeyi örnek almak lâzımdır. Üstada ve Nur mesleğine âzamî sadâkat, âzamî ihlâs, âzamî sebat, âzamî fedakârlık göstermek lâzımdır. Risaleleri önce kendimiz çok okumalı, hazmetmeli, sonra aile fertlerimiz, akraba ve dostlarımızdan başlayarak ihtiyaç hisseden müştaklara ulaştırmayı hayatımızın gayesi olarak bilmeliyiz. Fesat odakların, menfi siyaset cereyanlarının yoğun propagandalarına maruz kalan insanlar, Nurlar’ın kendilerine ulaştırılmasını beklemektedir.
Elhasıl: Hakk’a hizmet büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. Ne kadar kuvvetli eller yardıma koşarsa daha iyi taşınır ve muhafaza edilir. Onu taşıyanlar da bu yardımdan memnun olur. 2 Biz Nur Talebeleri bu mücevheratla dolu define mesabesinde olan iman hizmetinin en iyi şekilde ifasına elimizden geldiği kadar gayret göstermemiz lâzımdır. Bu gayreti gösterebilmek için de Külliyatı tekrar tekrar okumak, anlamaya çalışmak, hazmetmek gerekmektedir. Bu yapıldığında başkasına tebliğ ve neşir gayreti zaten kendiliğinden devreye girecektir.
Cenâb-ı Hak cümlemize bu yolda muvaffakiyetler nasip eylesin. Amin..
Dipnotlar:
1– Kastamonu Lâhikası, 18. Mektup, YAN. s. 47.
2– Lem’alar, YAN. s. 272.