Şahs-ı Manevi: Belli bir şahıs olmayıp, kendine bir şahıs gibi muamele edilen şirket, cemaat, cemiyet gibi manevî ortaklıktır.1
Yeni Asya Camiasının, daire içinde irade dışı takarrür eden bir Şahs-ı Manevî’si vardır. Üstada ve Risale-i Nur mesleğine sadâkat gösteren, ihlâs, uhuvvet ve tesanüt ile daireye dâhil olan her bir Nur Talebesi, o Şahs-ı Manevî’nin tabi bir azasıdır.
Şahs-ı manevînin içinde kalıp hizmet eden bir Nur Talebesinin iki büyük mükâfatı vardır: Biri kabre iman ile girmek, diğeri “şirket-i manevîyye” düsturu ile bütün Nur Talebelerinin kazandığı sevabın bir mislini elde etmektir. 2
Ancak şahs-ı manevî içinde kalmanın en önemli şartı; ihlâsı muhafaza etmek ve onunla hizmete devam etmektir. Makam, mevki, maddî menfaat, kardeşlerine tefavvuk gibi saiklerle ihlâsı bozulan kişi sarsılmaya başlar. Sonra o kişi, aklına sıkıştıramadığı meşveret kararlarını, o kararlar neticesinde yayınlanan gazeteyi, yazarlarını, birlikte hizmet yaptığı dava arkadaşlarını tenkit etmeye başlar.
Böyle bir kişi sonunda “Bunlar benim kadr-u kıymetimi bilmiyor ve beni dinlemiyor” diyerek daireden çıkar. Bu şekilde daireden ayrılıp dışarıya savrulan çok sayıda temayüz etmiş kişiler vardır.
Bunlar, daire içinde iken şahs-ı manevînin kerameti ve cemaatin duasıyla aktif, parlak hizmetler ifa etmişlerdi. Bunlar, başarılarının Cenab-ı Hakk’ın lütfu ve şahs-ı manevînin desteğinden geldiğini unutarak, kendileri olmadan hizmetin yürümeyeceğini zannetmişlerdi.
Halbuki Risale-i Nur hizmeti kişilere bağlı değildir. Onun sahibi Cenab-ı Hak’tır. O, o kişileri bu hizmette istihdam etmekle aslında onlara lütufta bulunmaktadır.
Cenab-ı Hak, birilerinin o daireden ayrılmalarıyla Nur hizmetini durdurmaz. Onlar yerine başkalarını hizmette istihdam eder. O isterse ve hikmeti iktiza ederse, facirleri, günahkârları bile bu hizmette çalıştırır.3
Ayrılanlar, gittikleri yerlerde umduklarını bulamazlar. Zira camiadaki ihlâsı, samimiyeti, uhuvveti, oralarda göremezler.
Bunların bir kısmı, müstakil küçük bir grup oluşturup hareket ederler. Diğer bir kısmı içlerine sindiremedikleri bir gruba katılarak orada seslerini çıkarmadan dururlar. Bazıları da kendi kabuklarına çekilerek yıldızları söner.
Ayrılanlar, şahs-ı manevînin sevabından mahrum kaldıkları gibi, zındıka komitesinin Nur Talebelerini bölüp parçalayarak güçlerini ve hizmetlerini zayıflatmak planına belki de bilmeden alet ve yardım etmiş olurlar.
Elhasıl: Böyle bir duruma düşmeden önce sadık bir Nur Talebesinin yapacağı şey; bir buz parçası nevindeki enaniyetini, naylona sarmadan şahs-ı manevînin havuzunda eriterek meşveret kararlarına saygı göstermek, ihlâs düsturlarını hayatına uygulamak, uhuvvet ve tesanüt ile cemaatin bir neferi tarzında hizmete müdavim olmaktır.
Cenab-ı Hak bizleri şahs-ı manevî içinde sebat edip ihlâs, uhuvvet ve tesanüdünü muhafaza edenlerden eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1.Osmanlıca – Türkçe Lûgat ;
2. Kastamonu Lâhikası, 2000, s. 205-206. ;
3. Sözler, 2016, s.536.