Cumhuriyet, siyasî tarihimizin en renkli ve demokratik parlamentosu olan Birinci Meclisteki muhalif grup tamamen tasfiye edilerek ve emrivaki ile ilan edilmişti.
Tek partiye dayanan ve uygulamada önce “ebedî şef,” ardından “millî şef” üzerinden tek adam iktidarı olarak şekillenen bu rejim için Bediüzzaman “İstibdad-ı mutlaka cumhuriyet namı takılmış” ifadesini kullanmıştı.
Tek partili ve muhalefetsiz bir Meclis.
Meclisin üyelerinin birinci ve ikinci adamlar tarafından kapalı kapılar ardında belirlenip millete onaylatıldığı bir “seçim” sistemi.
Muhalif basının tamamen susturulup, gazetelere iktidar meddahlığı yaptırılması.
Türkiye 1946’ya kadar böyle yönetildi.
Sonra çok partili sistem. Seçimde milletin oylarıyla 27 yıllık tek parti iktidarına son veren DP’nin on senelik iktidarı ve ardından 27 Mayıs 1960’ta askerî darbeyle devrilmesi.
Buna karşı milletin 1965’te DP’nin devamı olan AP’yi tek başına iktidara getirmesi.
AP’nin de 12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesiyle iktidardan indirilmesi.
DP-AP iktidarlarında Türkiye çok partili demokratik parlamenter sistemi yaşatmaya ve yerleştirmeye çalıştı. Ve DP’nin 1950 sonrasında ilk yaptığı işlerden biri, cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisini kesmek olmuştu.
Cumhuriyet adı altında bir tek parti ve tek adam rejimi tesis edilmesinin 100. yılında, Türkiye’nin bunca mücadele ve tecrübenin ardından tekrar tek adam rejimine sürüklenmesi, siyasetin en tuhaf cilvelerinden biri.
15-20 Temmuz sürecinin bilumum hukuksuzluklarıyla birlikte ülkeyi hapsettiği bu antidemokratik rejim, hem var olan sorunları daha ağır ve kronik hale getirdi, hem de her alanda yeni problemler doğmasına yol açtı.
2023’e böyle bir tablo ile girdik.
“Birinci ve ikinci cumhurbaşkanları da partiliydi” argümanıyla dayatılan tek adam rejiminin 4.5 yıllık uygulama sonuçları, Yeni Asya’nın baştan itibaren yapageldiği ikazların haklılık ve isabetini tasdik ve teyid ederken, büyük bir çoğunluğun da uyanıp gerçekleri fark etmesine ve anlamasına vesile oldu.
Şimdi Türkiye, “cumhuriyet”in 100. yılında, bu kavramı gerçek anlamına kavuşturacak demokratik hukuk devletine ve parlamenter sisteme geçmenin doğum sancısını yaşıyor.