"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstibdat tekerrür ediyor (2)

M. Latif SALİHOĞLU
04 Kasım 2022, Cuma
Evet, Üstad Bediüzzaman, “hafif istibdad”a yaslanmış olan Mutlakıyet devri sona erinceye kadar (1908), ezâdan ezâya, cezadan cezaya, musibetten musibete sürüklendi.

Aynı yılın Temmuz ayında hürriyet (II. Meşrutiyet) ilân edildi ve Meşrûtî Monarşik idareye geçilmiş oldu.

Bu yeni dönemin başlarında, ilim ve medrese camiasının parlayan yıldızı olarak öne çıkan ve meydanlarda nutuk irad eden Bediüzzaman, hürriyet ve meşrûtiyete sadâkatla bağlı olanlar tarafından hararetle alkışlandı. Sultanahmet Meydanı ile Selanik’teki Hürriyet Meydanında hürriyete dair nutuklarda bulundu.

Ne de olsa, çoktandır beklenen meşrûtiyet bir güneş gibi doğmuştu; ortalığı aydınlatan, herkesi ve her tarafı ısıtan bir güneş…

Ama ne yazık ki, bu güneşten hoşlanmayan yarasa tabiatlı komiteler, başlarına da hamiyet maskesini geçirerek çok fenâ işleri yapmaya başladılar. Selanik dönmelerinin başını çektiği bu komite, ilk etapta fikrî muhaliflerini fâili meçhûl cinayetlerle bertaraf etmeye başladılar. Ama, bununla da yetinmeyip bir iç isyan kumpasını (31 Mart) hazırladılar. Saf askerleri ve bir kısım muhakemesiz dindarları da oyuna getirerek, ortalığı kan gölüne çevirdiler.

Böylelikle, mazideki istibdadı da aratan yeni ve çok daha şiddetli bir istibdat rejiminin kurulmasına sebebiyet verdiler.

Müstebitler, bu esnada Said Nursî’nin de hayatına kast ettiler ve Divan-ı Harb-i Örfide onu idamla yargıladılar. Fakat, o İlâhî inayetle kurtuldu. (Mayıs 1909)

Daha sonra, haricî tehlike doğdu. Devletin, milletin başına Birinci Cihan Savaşı açıldı. Bediüzzaman da, devrin müstebit İttihatçı hükümetinin yanında-safında olarak haricî tehlikeyi defetmek için canla-başla çalışmaya koyuldu. (Başkumandan, yani padişah vekili Enver Paşanın arzu ve teklifiyle, Bediüzzaman Gönüllü Milis Alayını kurdu ve Fahrî Miralay rütbesiyle bu silâhlı birliğin başına geçti.)

*

Savaş ortamında, cephede bir de eser telif etti, Üstad Bediüzzaman.

Çatışmada esir düştü, iki buçuk yıl kadar süren esaret hayatı sonrasında İstanbul’a geldi. En büyük arzularından biri, harp esnasında telif etmiş olduğu İşarâtü’l-İ’câz isimli eserini tabetmek idi.

İşte, onun bu arzusunu tahakkuk ettirmek için lâzım olan en büyük destek, o dönemin en popüler ve terfi itibariyle en tepede olan Enver Paşadan geldi.

Bir “yadigâr-ı harb” olarak görülen bu eserin bütün kâğıt masrafını şahsî kesesinden karşılayan Enver Paşa, ayrıca Üstad Bediüzzaman’ın “Ordu-yu Hümâyun” temsilcisi olarak Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de âzâ sıfatıyla vazifelendirilmesini istedi.

Enver Paşa, bu her iki konuda da ciddî ve samimî davrandı. Üstad Bediüzzaman da, onun bu husustaki davranışlarından memnun oldu ve bu iki şahsiyet ölünceye kadar birbiriyle dost kaldılar.

*

Milli Mücadele döneminde harici düşmana karşı bütün kuvvetiyle mücadele eden Üstad Bediüzzaman, Ankara’da kurulan (Nisan 1920) hükümetin de takdirini kazandı. Nitekim, ısrarla Millet Meclisi’ne davet edilerek, sonunda resmî “Hoşâmedî” ile karşılandı.

Bununla beraber, hükümeti ele geçiren bozuk İttihatçıların bakiyesi tarafından dışlandı, horlandı ve nihayet sürgüne gönderildi. Sürgünde iken de rahat bırakılmayıp tarihte emsâli görülmeyen bir şiddetli zulüm ve istibdat ile hayat onun için zindana çevrilmeye çalışıldı. Bu devrin tarifini, evet “mutlak istibdat” ile tâbir etmek mümkün.

Son yirmi yıldır iktidar mevkiinde olanlar, ne yazık ki günden güne daha müstebid bir uygulamaya imza atıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, geçmişteki diktacı yönetimlerden gereken dersi çıkarmış ve özümsemiş değiller. Allah encâmımız hayra tebdil eylesin.

Okunma Sayısı: 1704
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    4.11.2022 11:11:27

    "İstibdat ne şekilde olursa olsun,meşrutiyet libasını giysin,ismimi taksın,rast gelsem sille vuracağım." Hürriyet kahramanı ve is tibdadın hasmı böyle diyor.Demekki istibdat çok değişik şekillere gire biliyor.Çok değişik elbise lere girebiliyor.Çok deği şik vaziyetler gösterebili yor.Üstad'ımız onun için istibdat ne şekle girerse girsin,rast gelsem sille vu racağım diye bizleri uyarı yor.Demek bizim mesleği mizde istibdada yer yok. Müsamaha,taviz yok. Üstadımız istibdadın ne kadar korkunç, bir bela olduğunu, tarih boyunca insanlığa maddi ve mane vi olarak ne kadar zarar verdiğini münazaratta izah ediyor.Müstebidler milletin cehaletinden fay dalanarak saltanatlarını sürdürüyorlar.Millet ceha letten kurtulsa müstebid lerin de sonu gelecetir. Onun için üç büyük soyut düşmanlardan biri olan ce haletten bir an evvel bu milletin kurtulması gereki yor.Yoksa değişik şekiller e giren istibdadın pençe sinden kurtulmak müm kün değildir.Biri gelir,biri gider...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı