Sorsanız, şunu herkes bilir ve herkes aynı şekilde cevap verir: Seçim-sandık işleri geçici, insanlık-dostluk ise kalıcı değerlerdir.
Peki, insanlarımız arasındaki uygulama, tatbikat, diyalog ve davranışlar kısmı da öyle midir? Yani, geçici ve kalıcı değerler statüsüne göre midir? Ne gezer...
* * *
Siyasî menfaat beklentisi, yüksek insanî değerlerin önüne geçen kimseler var, ne yazık ki...
Bu sebeple, kendi siyasî hesap ve beklentisine engel olarak gördüğü mükemmel bir insanı dahi rahatlıkla kırabilir, ya da ona kırılıp darılarak uzaklaşma cihetine gidebilir. Üstelik, o insana karşı kin ve intikam duyguları besler ve kendine göre fırsat kollamaya başlar.
* * *
Siyasî hırs, tarafgirlik, kin ve intikam duyguları iyiden iyiye kabarmış öyle kimseler var ki, ne kadim dostluk-ahbaplıklar umurunda onun, ne hısım-akrabalık, ne komşuluk-arkadaşlık...
Gözünü kırpmadan bir çırpıda hepsini tarumar edebiliyor. Öyle ki, yirmi-otuz yıllık dostlukları bile bir oturumda, hatta ayaküstü bir lâhza içinde def’aten yıkıp yerlebir etmekten çekinmez hale gelebiliyor.
Çünkü, seçimi kazanmak hırsı, onun için bütün bu değerlerin önüne geçmiş, üstüne çıkmış vaziyette. Gözü-gönlü başka bir şey görmüyor, esasen görmek de istemiyor.
Yukarıda verdiğimiz misâller, kesinlik hayalî-farâzî değiller. Bütün bunları ve hatta daha fazlasını bizzat yaşadım, tecrübe ettim ve bir kısmını da yakînen müşahade etme imkânını, fırsatını buldum.
* * *
Şimdi, siz böyle insanlara ne diyebilir ve ne yapabilirsiniz? Onlarla nasıl çalışır ve hangi yola birlikte gitmeyi göze alabilirsiniz?
Mümkün değil. İyisi mi, böyle ayarı kaçmış, terazisi bozulmuş kimselerle münakaşa etmemek. Onlarla sohbeti-muhabbeti uzatmamak. Her taraflarına bulaşmış olan siyaset balçığına karşı kendini muhafaza etmek. Ve nihayet, bu tür bir siyasî bağnazlıktan, “Şeytandan kaçar gibi” kaçıp Allah’a sığınmak...
Cenâb-ı Hak, âdil-i mutlaktır; hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Yeter ki, biz kendi vazifemizin dışına çıkma, O’nun vazifesine karışma hatasına düşmeyelim...
***
GÜNÜN TARİHİ: 12 Haziran 1966
Keban Barajı
Türkiye’nin en büyük ve en bereketli akarsuyu olan Fırat Nehri üzerinde Keban Barajının temeli atıldı: 12 Haziran 1966.
Başbakan Süleyman Demirel tarafından temeli atılan Keban Barajı, Türkiye'deki barajlar zincirinin en önemli halkalarından biridir.
Elazığ ili, Keban ilçesi sınırları dahilinde, 1966-1975 yılları arasında inşa edilmiş olan bu baraj, elektrik enerjisi üretimi amaçlıdır.
Bununla beraber, baraj gölü havzası içinde yer alan bağ-bahçe sulamasına da büyük faydası dokunan Keban Barajının, bölgedeki iklim ve nem oranına da büyük etkileri var.
Keban hidroelektrik santralı, enerji üretimi noktasında, ülkenin çok mühim bir ihtiyacını karşılamaktadır. Barajın sekiz tribünlü toplam gücü 1330 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 6 Milyar kWh’dir. İlk yıllarda Türkiye’de üretilen elektriğin % 20’sini tek başına karşılayan Keban, günümüzde tüketilen toplam elektriğin yaklaşık % 8’ini karşılamaya devam ediyor.
***
@salihoglulatif:
Bir tarafgirlik MARAZına dönüşen siyaset, bilhassa son yıllarda: Milletin ağzını bozdu; dilini-dengesini bozdu; mizacını-ahlâkını bozdu; akrabalık bağlarını bozdu. Her şeyi berbat eden bir tahrip kalıbına döndü.
* * *
Siyasî bağnazlar, kendi lehlerine şeytandan, fâsıktan, münâfıktan bir haber-fikir gelse, hiç tahkik etmeden hemen inanırlar. Aleyhlerine bir haberi melek, mümin, mübarek biri getirse, yüz tevil ile tevil ettirip yine de inanmak istemezler. Neuzubillah...