"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ekonomi nereye gidiyor?

Mehmed KILIFOĞLU
07 Mart 2015, Cumartesi 08:30
Son günlerde faiz üzerinden yoğunlaşan tartışmalar ve doların geldiği son nokta malûm. Acaba ne oluyor? Son ekonomik gelişmeleri nasıl okumak lâzım?

Bundan üç-dört ay önce, Türkiye için “Havada ekonomik kriz kokusu var” sözünü buradan kaleme aldığımızda, “Her yer güllük gülistanlık neden moral bozuyorsunuz” mealinde eleştiriler almıştım, fakat spekülasyona yol açmaması için bu eleştirileri cevaplamamıştım. Ekonomi için oldukça kısa sayılabilecek üç dört ay içinde “ekonomik kriz kapıda” düşüncemizin ekonomi dünyamızda da hızla doğrulanıyor olması, kriz kâhini olmamdan kaynaklanmıyor. Zaten genel ekonomik verileri tarafsız olarak yorumladığınızda, yapısal sorunların derinleştiğini anlamak için kriz kâhini olmaya gerek yok.

Günümüzde ülke ekonomilerinin ayakta kalabilmesi için belli başlı ana şartlar var. Bunları güçlü yatırım, güçlü üretim, güçlü satış ve güçlü tüketim olarak sıralayabiliriz. Bu dört tekerlekten biri patlarsa arabayı götüremezsiniz. Son dönemde dört tekerlekten de kötü sesler gelmeye başlamıştı.

Şu anda yalnızca Türkiye kaynaklı bir kriz var. Kimse kızmasın şayet ulusal paranız kısa bir sürede % 30 değer kaybetmişse bunun adı ekonomik kriz ve çöküntüdür. Çünkü yalnızca TL, uzunca bir süredir bütün Amerika ülkeleri paralarından Uzak Doğu ülkeleri paralarına, Avrupa paralarından Afrika paralarına kadar, konvertibilite yani değişim değeri olan diğer bütün dünya paraları karşısında değer kaybediyor. Dünya ülkelerinde herhangi bir olumsuz durum yok hatta “teğet geçecek inşallah durumu” dahi yok.

Ülkedeki geniş halk kitlelerinin alım gücünün hızla yok olması, iç talebi alabildiğine kısmıştı. Her işçi, diğer bir fabrikanın müşterisi olduğundan, aslında düşük ücret politikaları ile, şirketler kendi ayaklarına kurşun sıkmaktaydı. Düşük ücret politikalarının şirketlere geçici bir zenginlik getirdiğini, fakat bunun altın yumurtlayan tavuğu kesmek olduğunu, önceki yazılarımızda uzun uzadıya anlatmıştık. Kayıtdışı istihdamla birlikte çalışan kesimin % 55’inin asgarî ücretle, yani bin TL’ler civarı bir ücretle çalıştığı bir ekonomiyi ayakta tutabilecek bir ekonomisti daha anası bugüne kadar doğurmamıştır. Çünkü üretilen malları satacak kimse bulamazsınız, her firmanın ihracata çalışıyor olması gerekir bu da imkânsızdır.

Çalışma barışı ve genel ekonomik göstergeleriniz bozulmaya başladığında da yurt dışından yeni yatırım çekemez, daha önce gelmiş olan yatırımları da artık ülkenizde tutamamaya yani kaçırmaya başlarsınız. Şu anda olan budur. Yeni dış yatırım gelmiyor. İç yatırımcının yüksek faiz ve hele sürekli yükselen döviz karşısında yatırıma gitmesi zaten beklenemez, çünkü bunun anlamı iflâs demektir.

Faizin yüksek ya da düşük olması yalnızca Merkez Bankası Başkanı’nın belirleyebileceği bir şey değildir. Gerçi borsanın yetmiş binden doksan bine yürüdüğü dönemde, faiz açısından anlık vur-kaç fırsatları vardı, faiz oranları küçük küçük aşağıya tırtıklanabilirdi; bu konuda MB Başkanı eleştirilebilir, ama şu an için onun da yapabileceği fazla bir şey yok. Günlük yapılan ihalelerde MB, ortaya ne kadar döviz atarsa atsın anında, yutuluyor. Yabancı yatırımcı, gerek borsadan, gerek diğer para enstrümanlarından çıkıp dövizini almaya çalışıyor. Bu böyle sürerse 1999 krizi tekrar eder. Ekonomiye güven tekrar geri gelmezse ve bir de bu durum panik atağa dönüşürse, Merkez Bankası’nın elindeki döviz rezervi, bu panik atağa cevap verebilecek düzeyde kesinlikle değildir.

Faiz üzerinden siyaset yapanların şunu bilmesi lâzım. Ülkedeki faiz seviyesi bir sebepten öte bir sonuçtur. Bu sonucu etkileyen tek bir faktör vardır. Bu da dış ticaret ve iç ödemeler dengenizin fazla vermesidir. Yani, ekonominizin artı vermesi, cebinize paranın dolmasıdır. Cebinizde para yoksa, dışarıdan borç alırsınız. Borcu geri ödeyebilme gücünüze göre belirlenen bir faiz oranından size borç para verirler. Yani; sizin ülke olarak dış finans çevrelerinden edinebileceğiniz faiz oranı, bir başka deyişle, dış finans sahiplerinin size borç vermeye razı olacakları faiz oranı, MB Başkanı ile ilgili değildir. Ülke ekonomisinin gücü ile ilgilidir. Adamlar, İsviçre ekonomisine ye % 0,25 faizle borç para verirken, sizin ülke ekonominize % 8-9’lar seviyesiyle borç veriyorsa, sizin ülke ekonominizi bu şekilde fiyatlıyorlar demektir. Faiz bu anlamda, dünya finans çevrelerinin ülke ekonomik gücünüze verdiği notun adıdır.

Ülkemizde yaşanan son siyasî gelişmeler, yolsuzluk iddiaları, seçim ekonomisi, ekonomideki savurganlık, dış finans çevrelerinde iyi karşılanmıyor. Kimse, ciddî riskler ortaya çıkmadıkça, tatlı kârlar yaptığı yerden çıkmak istemez. Ekonomiden çıkıp dolarlarını istediklerine göre onlar da ülkenin ekonomik gidişatının iyi olmadığını düşünüyor olmalılar. “Ekonomi iyi gitmiyor” yönünde uzun süredir yaptığımız uyarıları dikkate almayan siyasiler, hâlâ hayal rüzgârlarını satmaya devam ediyorlar. 2011 seçimlerinde Çılgın Proje olarak adlandırılan Kanal İstanbul’a 2015 seçimleri geldi hâlâ başlanamadı bile. Şimdi üç katlı metrodan bahsediyorlar. Şu anın kurları dikkate alındığında 2011 yılına göre Kanal İstanbul projesini bugün yapmak en az % 70, bir yıl öncesine göre yapmak ise % en az 25 daha pahalı. Üç katlı metro projesi de aynı şekilde. 

Konuyu vatandaş olarak yorumlayacak olursak, 2011 yılından bugüne ücret ve diğer gelir seviyelerinin, en iyimser bir tavırla TÜFE oranında arttığını varsaysak; bu oranı da yıllık % 7.5 kabul etsek; dört yıllık gelir artışı 7.5 x 4 = 30. Dolar ne kadar yükselmiş % 70. Yani “Aziz Millet”in 2011 yılından bugüne (70-30=40), yani % 40 oranında fakirleşmiş olduğunu ve alım gücünün de bir o kadar düştüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani; 2011 yılında yüzbin TL’ye aldığınız bir evi, bugün ancak yüzyetmişbin TL’ye alabilirsiniz. 1.5 TL’ye içtiğiniz sütü 2.5 TL’ye ancak içebilirsiniz. Gerçekten de öyle değil mi? Arife tarif gerekir mi?

Son olarak yine yeniden uyaralım: Gerekli yapısal tedbirler alınmazsa doların yükselmesi ilk adımdır. Doların yükselmesi; şirket kârlarının düşmesine, dolar borcu olan şirketlerin zararına ve/veya iflâsına, iflâslardan genel işsizliğe gidilecek bir domino taşı düşüşü olabilir. Ülkenin toplam borcu 99 krizine göre yaklaşık 5 kat daha yüksektir. Elde satılacak kurum yoktur. Böyle bir kriz gelirse, hastayı artık ameliyat da kurtaramayabilir.

Okunma Sayısı: 4291
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • kamil dağıstanlı

    7.3.2015 12:41:42

    Yazarı tebrik ediyorum. Yeni Asya Gazetesi'nin bir eksiği var. Bu tür ekonomi yazıları.

  • Ali Rıza

    7.3.2015 10:23:19

    Teşekkür ederim. Gerçek bir manifesto.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı