Ülke seçimlere giderken medyanın durumu ve özellikle de muhalif medyaya yapılanlar dikkatle takip edilecek.
Her ne kadar muhalif kanallara deprem sonrası yağan cezalar gündem olsa da aslında muhalif medya, uzun süredir bir kıskaca alınmış durumda.
“Muhalif gazetelere” bir taraftan yıllardır haksız ve hukuksuz olarak resmî ilan verilmiyor diğer taraftan da bu gazetelere mensup gazetecilerin “sürekli basın kartı” dahil kartları yıllardır yenilenmiyor. İş iktidarı destekleyen gazete ve televizyonlara gelince tabiri caizse “ihya” ediliyorlar. İktidarı destekleyen medyaya bütün kapılar açılırken muhalif medyaya ise adeta hayat hakkı tanınmıyor.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın günlerde söylediği “CHP medyası diye bir medya oluştu, ayıp bir şey ya!” sözleri medyanın hal-i pürmelalini de göstermesi açısından önemli. Hem de onlarca televizyon kanalı bangır bangır hükûmet propagandası yaparken…
Bu duruma gülmek mi, yoksa kızmak mı gerekiyor gerçekten bilemiyoruz.
“Tarafsız Bölge”de, iktidarı destekleyen gazetecilerin telaşına -korkusu demek de mümkün.- dikkat edildiğinde hükûmet yanlısı medya mensuplarını bir endişe kapladığı ortada.
Programda Ankara Temsilcisi Hande Fırat, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adaylığını değerlendirirken, “Cumhurbaşkanı uygun gördüğü bir tarihte iki büyükşehir belediye başkanını başkan yardımcısı olarak atayacak…” diyor.
Fırat’ın sözü daha bitmeden “Seçilirse…” diye kesmeye çalışan Hakan, Fırat’ın sözlerine devam etmesi karşısında panikleyip, “Seçilirse... Seçilirse... Ya seçilirse değil mi? Bir dakika Hande…” demesi iktidar medyasının geldiği durumun tam bir özeti.
Hakan, Fırat’ın, “Ya tabii ki… Yani, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olarak seçilirse…” demesiyle bir “ohh!” çekmiş olmalı… Yalnız burada dikkat çeken bir durumda, başka bir katılımcının kameraların kendisini göstermediği bir anda, “geçmiş olsun…” demesi oldu.
Bütün bunları görünce, Erdoğan’ın geçen yıl CNN Türk yayınında gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Hürriyet Yazarı Abdülkadir Selvi’nin Erdoğan’a, “Şehir hastaneleri konusunda muhalefetin sesi biraz kesildi. Nasıl karşılıyorsunuz?” diye sormasına karşılık Erdoğan’ın “Vallahi Abdülkadir Bey, köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey gereğini yapıyor” ifadeleri medyanın geldiği noktayı özetleyen bir söz olmuştu.
Selvi gereğini yapıyor mu, sizin takdirinize bırakıyoruz. Ancak o tarihten bu yana Coşkun bu sözlerinden gereğini yaptığını görmüş olduk.
Durum böyle iken, “CHP medyası diye bir medya oluştu, ayıp bir şey ya!” denmesi ibretlik oluyor… Hatta gülünç kaçıyor.
***
DİKKATİMİ ÇEKEN
Birçok siyasetçi grup konuşmalarında prompter kullanmayı tercih ederken, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu genellikle irticalen konuşur. Bazen de konuşmalarının başlıklarını not aldığı kâğıttan okumayı tercih eder.
Hep dikkatimi çekmiştir. Kılıçdaroğlu’nun elinde tuttuğu kâğıtlar hep bir yüzü kullanılmış kâğıt…
Tasarruf için olsa gerek…
***
İMÂNÎ BİR GÖREVMİŞ!
Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklandı. Millet İttifakı, başka partilerle görüşmelerini sürdürüp İttifak’ı genişletmeye çalışırken, DEVA Partisi Sözcüsü İdris Şahin, “Az olsun, çok olsun. Kimin katkısı varsa, Allah ondan razı olsun” diye veciz bir ifade kullanıyor.
Cumhur İttifakı ortaklarından birisi ise Kılıçdaroğlu’na verilecek desteğin hem bu dünyada hem de ahirette “çok ağır vebâli” olacağını söylerken, bir belediye başkanı da Cumhur İttifakı’na oy vermenin, insanî, vatanî hatta “imânî” bir görev(!) olduğunu söyleyebiliyor.
Çaresizlik insana neler söylettiriyor!