Mahallî seçimlerin üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Bir yandan itirazlar neticesinde sayımlar devam ederken, diğer yandan sonuçlar üzerinden analizler yapılmaya devam ediyor.
Seçim analizlerinde, “millet kazandı, millet ikaz etti, millet mesaj verdi, Türkiye kazandı, demokrasi kazandı” denirken, diğer yandan da bütün partiler -baktıkları yere göre- kendilerinin kazandığını söylüyor.
Seçim sonucu üzerinden hezimet yaşayan ya da kaybeden neredeyse yok!
İktidar, “Büyükşehirleri kaybettik, ama oylarımızı arttırdık” derken, cumhur ittifakının diğer ortağı “oyumuz düştü, genel seçim olsa baraj altı kalırdık, ama belediye başkan sayımızı arttırdık” diyor. Millet ittifakının ortaklarından CHP, “Bazı belediyeleri kaybettik, ama nüfus bakımından en büyük şehirleri aldık, hem de oy oranımızı arttırdık” diyor. Millet ittifakının diğer ortağı “belediye kazanamadık, ama oy oranımızı arttırdık” diyor.
Yani, hiç kaybeden yok… Peki gerçekten de kaybeden yok mu?
Aslında, kaybeden elbette var. Bir kazanan olunca kaybedende olacaktır elbette. Seçimde kaybeden keskin, kavgacı, hakaret eden, halka üstten bakan ve kibirli siyaset dili oldu. Halkı ötekileştiren, diğer partileri terörist ilân eden siyaset yaklaşımı kaybetti. Bunu büyükşehirlerde kazanan adayların kullandığı üslûba bakarak da görmek mümkün.
Kazanan ise, vatandaşa dokunan, kavgacı olmayan, bütün halkı kucaklayan üslûp kullanan kişiler oldu.
Görünürde, bir dahaki seçimlere 4 yıl 3 ay var. Siyasetçiler halkın isteklerini iyi okuyup, verdiği mesajı iyi değerlendirmeli. Çünkü, bu sonuçlardan sonra “erken seçim yok” denilse de her an için bir erken seçim ihtimali var.
Hele ki, ekonominin bu kadar kötü olduğu, işsizliğin arttığı, üretimin bittiği, çiftçinin zor durumda olduğu, samandan başlayarak soğana kadar neredeyse bütün ürünlerin ithal edildiği bir dönemde erken seçim her zaman gündeme gelir. Bu yıl belki olmaz, ama gelecek yıl baharda yine gündeme gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Hem 4 yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçer.
Bu ayrıştırıcı dili bırakırlar mı bilemiyoruz, ama artık millet iyice sıkıldı, bunu da sandıkta gösterdi.
Diğer yandan bakıldığında da bu seçimlerde demokrasi kazandı. Millet, “Demokraside uzlaşın, kavga etmeyin. Bakın demokrasi ne güzel şey” dedi…
Ders alabilene…
***
DEMOKRASİNİZ DİRENÇLİ!
Seçim kampanyalarının adil ve eşit olmadığına da şüphe yok. Gerek devletin televizyonunda gerek medyada her partiye, her adaya eşit muamele yapılmadı. Diğer yandan devletin seçim yardımı, seçime katılan bütün partilere verilmedi. Bu da bir eşitsizlik ortaya çıkardı.
31 Mart seçimlerini gözlemleyen Avrupa Konseyi heyetinin, “Türkiye’nin Avrupa değerleri ve ilkeleriyle uyumlu hür ve adil bir seçim ortamına sahip olmadığı” değerlendirmesini yapması da bunu gösterdi.
Heyetin bir yandan hür ve âdil olmasa da, “Türk demokrasisi dirençli” yorumunu yapması ve bu yoruma dayanak olarak da, “Birçok partinin seçime girerek başarılı olmuş olması Türkiye demokrasisinin dirençli olduğunu gösteriyor” diye yorum yapması da “seçimlerde demokrasi kazandı” analizini doğruladı.
Demek ki, demokrasimiz dayanaklı, önümüzdeki seçimler de adil ve hür olursa gelişen bir demokrasimiz olur. Bu da AB değerleriyle olur. Hiç değilse, gelişmekte olan demokrasimiz az gelişmişliğe düşmekten kurtulur.
***
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK
Seçimin ardından EPDK’nın kararıyla elektriğin toptan fiyatına yüzde 37 zam yapıldı.
Benzine yapılan 19 kuruş zamla benzin 7 liraya dayandı.
İşsizlikte resmî rakamları yüzde12.4. Gerçeği bunun çok üzerinde…
Enflasyonun beklenenin üstünde 19.71...
Seçimin ardından millet gerçeklerle yüzleşmeye başladı.
Seçim geçti, Türkiye artık gerçek gündemine dönüyor. Dönmeli de…