6 Şubat tarihinde Pazarcık ve Elbistan merkezli yaşanan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremin üzerinden üç hafta geçti.
248. saatte (10 gün) mucize kurtuluşların yaşandığı enkazdan artık ses gelmiyor. 43 binin üzerinde insanın vefat ettiği depremin ardından enkazlar da kaldırılıyor.
Öyle bir yıkım oldu ki, binaların enkazlarını koyacak yer bulanamıyor. Hem çevreyi kirletme hem de asbest yığınlarının kansere yol açabilmesi açısından enkazın toplanacağı yer önemli. LÖSEV buna dikkat çekerken, “Deprem nasıl geliyorum dedi ve geldiyse ne yazık ki lösemi ve kanser de aynı şekilde kapımızı çalacaktır” ikazlarında bulunuyor. Diğer taraftan kurumların eksiğini, yanlışını, doğrusunu tartışma zamanı geldi. Depremin ardından yapılan geç müdahale, askerin deprem bölgelerine geç intikal etmesi, çürük binalar, buna izin verenler, imar barışı denilerek defalarca çıkarılan aflar… Bunlarda kimin kusuru varsa adalet önünde hesap vermeli…
Bu eksikleri, hataları söyleyenleri “hain, devlet düşmanı…” gibi ağza alınmayacak sözlerle eleştirmek kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. Kimin ihmali ve hatası varsa hesabını verecektir, vermelidir.
***
HESABI SORULMAYACAK MI?
Depremin ilk günlerinde yaşanan koordinasyonsuzluğun hesabı sorulmayacak mı? Yeterli teknik cihaz olmadığı için daha fazla can kurtaramadığına üzülen madencinin, talimat verilmediği için şehir girişlerinde bekleyen vinç operatörlerinin feryadı hiç sorgulanmayacak mı? Bırakın köyleri şehirlere, ilçelere, kasabalara daha ulaşılamamışken, arama kurtarmayı sekteye uğratma pahasına “Ulaşılmayan bir nokta yok” diyen yetkililerden hesap sorulmayacak mı?
13.5 milyon insanın yaşadığı 10 ildeki deprem sonrasını, hangi ülkede olsa yönetmesi zordur. Herkes bunun farkında ama uzmanları tarafından “geliyor” diyen bir afete karşı önlem almakta başarısız olan yöneticiler; sorumluluklarını hatırlatanlara, “Bir daha böyle büyük acının bir daha olmaması için tedbir alacağız. Arama kurtarma ekiplerini arttıracağız, binaları daha çok denetleyeceğiz” dese ne kaybeder? Bu acizlik mi olur?
Saklanmaya çalışılsa da saklanamayacak gerçekler orta yer de dururken, “Millet için daha iyisi olsun. Yaralar bir an önce sarılsın. Bundan sonrası için tedbirler şimdiden alınsın” diyenler bunca hakareti hak ediyorlar mı? Bunu söylerken haddi aşanlar ayrı tutmak lâzım.
***
ÖNCE BU DİLDEN KURTULMAK GEREKİYOR
10 ilimizi etkileyen iki büyük depremin yaraları sarılmaya çalışılırken; 20 Şubat akşamı (Hatay) Defne merkezli 6.4 ve hemen ardından Samandağ’da 5.8 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmesi depremle imtihanımızın süreceğini gösteriyor.
Uzmanlar bölgede iki il için deprem ikazı yaparken Türkiye genelinde ise İstanbul’a dikkat çekiyor. Bu ikazlara kulak vermesi gerekenlerin kullandıkları üslupsuz ve kutuplaştırıcı dili terkedip acilen gereken tedbirleri alması gerekiyor.
Ayrıca deprem kuşağında bir ülke olarak, bu süreci yönetecek bir bakanlık kurulması gerekiyor. Tek kişinin talimatının beklenmesi ve sivil inisiyatifi pasifize ederek bütün yardımların tek kanaldan götürme yanlışlığından da bir an önce kurtulmak gerekiyor. Zira, AFAD’a tepkisi olan yüzlerce kişi yardımlarını alternatif sivil kuruluşlar vesilesi ile ulaştırdılar.
En başta da ahlak, liyakat ve ehliyet lâzım…