Seçimler yaklaşırken Başbakan Ahmet Davutoğlu ardı ardına “müjde paketleri” açıklıyor. Çalışan hanımlardan tutun da, esnafa müjdelere kadar birçok paket açıklamış durumda.
Davutoğlu son olarak da “Kamu Yönetiminde Şeffaflık Programı”nı açıkladı. Programda müjde olarak sunulanları bakalım. Tıpkı cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi milletvekilleri ve belediye başkanları da “bağış yardımı” alabilecekler. Burada şeffaflık olacak. Meclis’te grubu bulunan partilerin grup başkanvekillerinden genel merkez yöneticilerine, il ve ilçe başkanlarından medya kuruluşlarının yetkililerine, yüksek mahkeme başkan ve üyelerinin mal bildirimi 2 yıla indirilecek. Rant vergisi gelecek.
Şeffaflık paketinin en dikkat çeken bölümü ise ihbar edene ödenecek para… Paket, yolsuzluğunu ihbar eden memur ödüllendirilecek. İhbar asılsız çıkarsa ceza da var. İhbarda bulunan kamu görevlisini korumak için de bir dizi tedbir getiriliyor. Başka kuruma nakil edilecek, 3 aya kadar ücretli ve izinli sayılabilecek…
Tabiî yolsuzluk kelimesi geçince son bir yıldaki ve dört eski bakanla ilgili yolsuzluk ve rüşvet soruşturması akıllara geldi. Nitekim CHP parti sözcüsü Haluk Koç, Davutoğlu bu paketi açıklar açıklamaz, “İyi hoş da şu 4 bakan ne olacak? Kol saati, rüşvet, yoksuzluk, hırsızlık iddiaları ne olacak?” diye sordu.
Bu paketin kanunlaşması sırasında da bu ve benzeri iddialar hep gündeme gelmesi kaçınılmaz.
Bizim aklımıza da şu soru takıldı. İhbar eden sonradan darbeci ilân edilecek mi?
***
HANİ “TORBA” BİR DAHA OLMAYACAKTI!
En son olarak yaz aylarında Meclis’e 61 maddeyle bir torba kanun gönderilmiş, komisyon ve genel kurul safahatında araya sokuşturulan önergelerle kanun 148 maddeye çıkmıştı. Tam da ismini uygun şekilde ne bulunduysa bu torbaya atılmıştı. Bilindiği gibi bu torba kanununa sokuşturulan maddeler arasında Risale-i Nurlara devlet tekeline sokan madde de vardı.
O dönemde torba kanunun hem komisyonda hem de genel kurulda görüşmeleri aylar sürmüş ve çalışmalar hep kavgalı geçmişti.
Torba kanun yöntemine gelen itirazlar üzerine Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, artık Meclis’e torba kanun getirmeyeceklerini, çok maddeli yasa tasarıları yerine, sadece belirli bir işle ilgili tasarıları getirmeye çalışacaklarını açıklamıştı.
Görülen o ki, Arınç’ın söylediğinin tersine olan bir durum daha ortaya çıkacak. Hükümet yeni bir “torba kanun” tasarısını Meclis’e gönderecekmiş!
Hep söyleneni söyleyelim, Arınç ne söylerse hep tersi yapılıyor.
***
HÜRRİYETİN SINIRI NEDİR?
Son günlerde tartışılan konuların başında basın hürriyeti geliyor. Tam da Çalışan Gazeteciler Günü’ne denk gelen günlerde Fransa’da Peygamberimize (asm) hakaret ihtiva eden bir derginin basılıp 12 kişinin öldürülmesinden sonra hem dünyada hem de Türkiye’de basın hürriyeti tartışmaları son sür’at devam ediyor.
Türkiye’de bir gazetenin bu derginin son sayısını vermesi ve Peygamberimize (asm) hakaret ihtiva eden bazı karikatürlerin iki yazarın köşesinde yer vermesi basın hürriyetinin nerede biteceğini, yani sınırını tartışılır hale getirdi.
Burada şunu net olarak söyleyelim. Peygamberimiz (asm) başta olmak üzere diğer peygamberlere hakaret, hiçbir zaman basın hürriyeti değildir. Bu yayından sonra gazeteye yapılan saldıralar, ertesi gün bir gazetenin bu gazeteyi hedef göstermesi basın hürriyetini tartışılır hale getirdi.
Bu konudaki fikrimiz nettir. Hürriyet başkasının hürriyeti kısıtlanması değildir. Hele bu hürriyet bir takım dinî ve millî değerlere hakarete varırsa bu da basın hürriyeti olarak değerlendirilemez. Hem bu durumda inanç hürriyetine müdahale olur… Hakaret aşağılama, küfür, inançlara saygısızlık hiçbir zaman “hürriyet” olamaz, olmamalı…
***
YOK ARTIK!
Basın hürriyeti demişken, akreditasyon ayıbından söz etmeden geçmek olmaz. Özellikle 17-25 yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra basına uygulanan akreditasyon tavan yapmış durumda. Başta cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlıklar başta olmak üzere devlet kurumlarında akreditasyon uygulanıyor. Milletin makamlarına, yine milletin temsilcileri olan -akreditasyoncuların tabiri ile- “muhalif” basın mensupları alınmıyor. Programlara ya yandaş diye tabir edilen iktidar yanlısı gazeteciler ya da muhaliflere muhalefet eden gazeteciler alınıyor.
Ancak öyle bir akreditasyon şekli çıktı ki neredeyse küçük dilimizi yutacaktık. Okuduğumuz da “yok artık” dedik.
İzmir’in Selçuk ilçesinin Belediye Başkanı büyüklerinden bu ayıbı örnek almış olacak ki, düzenlenecek deve güreşleri programında akreditasyon uygulaması yapıp, medya kuruluşlarına faks çekmiş. Tahmin edeceğiniz gibi belediye başkanı iktidara mensup…
Bu garip uygulama “akreditasyon ayıbında” nerelere gelinebileceğine kötü bir örnek oldu. Artık Türkiye bu ayıptan kurtulmalı…???