"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünya denizinde bir bilge: Musa Bilgin

Mustafa ORAL
17 Nisan 2019, Çarşamba
Çağımızda derin izler bırakan İslâm âlimi Bediüzzaman’a meslektaşlarının ve hocaların çoğu gâh korku, gâh da kıskançlık yüzünden uzak durur.

Bazıları işi düşmanlığa kadar götürür. 1943 yılında Denizli’de idam talebiyle yargılanırken de benzer durumlar yaşanır. Fakat bazı şecaat sahibi din adamları da yok değildir. Onlar hakkın hatırını yüksek tutmak için Bediüzzaman’a sahip çıkarlar. 

Musa Bilgin bunlardan biridir.

Musa Bilgin 1908 yılında Akhan’da doğar. Arapça ezan yasağının uygulandığı yıllarda imamlık yapar. Arapça ezan okuduğu için sık sık karakola götürülerek işkenceye maruz kalır. Aslında kader onu Ulular Meclisi’ne kaydetmek istemektedir. Bu zahmetin arkasında rahmet vardır. Musa, çağın Firavunlarına karşı sebat etmiş, Mehdi’ye asker olmayı hak etmiştir. 1941 yılıdır. Tahta kulübeciği andıran evinde uykuya dalar. Oradan rüya âlemine ayak basar. Evinin önünde büyük bir kalabalık toplanmıştır. Yanındakilere “acaba cenaze falan mı var?” diye sorar. Onlar da “Mehdi geliyor.” diyerek müjdeyi verirler. Az sonra Mehdi görünür. Musa da yanına varıp elini öper.

Heyecanla uyanır. Gerçekten de üç yıl sonra o şerefe nail olur. Bediüzzaman Denizli Zindanı’na hapsedilir. Musa beklenen zatın o olduğunu hisseder. Hasan Feyzi Yüreğil’e sırrı açar. Feyzi, Musa’dan aldığı bilgileri ebcede vurduğunda beklenen zatın Bediüzzaman olduğunu anlar.

Bediüzzaman hapisten çıktıktan sonra Şehir Oteli’nde ziyaret eder. O an bir daha anlar ki rüyalara ağan Mehdi bu adamdır. Rüyadaki gibi Hazretin elini öper. Üstad rüyanın kapısını sonuna kadar açar, sırrı ifşa eder. “Seni üç yıl önce defterime kaydettim.” Böyledir bu işler. Erenler rüyalarda görüşür, gözsüz de görür. Evet, Mehdi, rüyasına geldiği gün Musa’yı Nur defterine kaydetmiştir. Artık o da alaylı, tescilli bir Nur Talebesidir.

O günden sonra değişik şehirlerde defalarca Bediüzzaman’ı ziyaret eder. Her seferinde, kırk kapılı hanın kapıları açılır. Bediüzzaman her seferinde Denizli hizmetlerini sorduktan sonra konuyu Musa’ya getirir. Musa’nın kalbinden geçenleri bilir, derdine deva olacak sözler söyler.

FEYZİLERİN SOFRASINDA  

Bir gün Hasan Feyzi Yüreğil’e Üstaddan bahseder. Sekizinci ve Onsekizinci Lem’a ile Birinci Şuâ Risaleleri’ni verir. Daha sonra birlikte Üstada giderler. Feyzi’yi Üstad ile tanıştırır. Yiğit yiğidi gözünden tanır. Bediüzzaman, Feyzi’deki cevheri keşfeder, talebeliğe kabul eder.

BEDİÜZZAMAN’DAN MEKTUP VAR   

Gün gelir Üstad Emirdağ’a göç eder. Denizli’den ayrılırken Mu’cizât-ı Ahmediye Risalesi’ni Denizli’deki talebelerine bırakır. Musa Hoca’nın bunların kim olduğunu bilebileceğini düşünür. Mektubunda hem bu mevzuya değinir hem de Musa Hoca’nın şahsında hocaların kendine getirdiği eleştirilere cevap verir.

“Aziz kardeşim,

Hem Denizli’den mufarakat ederken, emanet Mu’cizât-ı Ahmediye Risalesi’ni orada bazılarına bırakmıştım, o da bana çok lâzımdır. Belki Hoca Mûsâ Efendi biliyor.

Risale-i Nur’un zaif veya yeni şakirtlerini vesveseden kurtarmak için beyan ediyorum ki: Gizli bir komitenin desisesiyle safdil bazı hocalar veyahut bid’a taraftarları bazı muarızlar, Risale-i Nur’un hiç zedelenmez bazı hakikatlerine karşı gelmek için, benim çok kusurlu ve -itiraf ediyorum- çok hatalı şahsımın noksanlarını ve hatalarını işâa etmek ve beni onlar ile çürütmekle Risale-i Nur’a ilişmek ve darbe vurmak istediklerinin bu yirmi senedir yirmi ehemmiyetli hadisesi var. Hattâ iki defa hapsimize de bir nevi vesilesi olduğundan, dostlarıma ve Risale-i Nur’un şakirtlerine ilân ediyorum ki…” (Emirdağ Lâhikası)

BİR FEYZİ’DEN BİR FEYZİ’YE

Hasan Feyzi buralarda fazla kaldım deyip ahirete geçer. Musa, Nur hasretini başka bir Feyzi ile, Mehmet Feyzi Pamukçu ile gidermeye çalışır. Mehmet Feyzi, Musa’dan küçüktür, ama makamı büyüktür. Musa mert adamdır. Bükemediği bileği öper. Feyzi’nin sırlı makamını bilir. Ondan dolayı Feyzi’ye “ağabey” diye hitap eder. Feyzi de onun makamını bilir. “Musa Efendi ben Üstada sekiz sene sır kâtipliği yaptım. Allah bir gün bana Cenneti nasip ederse seni almadan girmem.” Fazla söze gerek yok Feyzi, bu şeref Musa’ya yeter.

Hulusi Yahyagil bir ara Askerlik Şube Başkanı olarak 6 ay kadar Denizli’de çalışır. Musa kendisini sık sık ziyaret eder. Hulusi de Denizli’ye yolu düştükçe Musa’yı ziyaret eder. Çanakkale Gazisi, Cesur Yürekli Albay Hulusi hisli, hüzünlü bir kahramandır. Hesap gününü düşündükçe tir tir titrer. Sık sık “Musa Efendi ne olacak bizim halimiz…” diye acziyetini ifade eden gözyaşları döker.

Kur’ân’ın şakirdiysen, Nur’un Talebesiysen çileye hazırlan. Musa feleğin çemberinden geçmiştir. Elbet başına gelebilecekleri bilmektedir. Kapısını her zaman Nur Talebesi Albay Hulusiler çalmaz. Bir gün başka askerler de kapıya dayanır. Musa mevzuu çakar. Mevzu çağın Musaları ile Firavunları mevzusudur. Çağın Firavuncuklarının oyununa gelen askerlerin kollarında Medrese-i Yusufiyeye götürülür. Üstad ile hapiste kalma şerefine erememiştir, ama Üstadın kaldığı Medrese-i Nuriyede 3-4 ay kadar kalma bahtiyarlığına erer. Bunu da yaz tarih!

DÜNYAYI SATIN ALAN BİR LİRA  

Bir ziyarette Bediüzzaman, Musa’ya hatıra olsun diye bir tane madeni para verir. Adam olan adama kefen parası kadar dünyalık yeter. Değil mi ki dünya bir kefen etmez. Dünyaya kıymet veren beş para etmez. Ama bazı paralar vardır dünyaya değerdir, dünyayı satın alır. Üstad’ın Musa’ya verdiği para dünyaya değer. Musa parayı hep yanında taşır. Dünyaları versen ondan alamazsın. O parayla ücreti peşin almış bir asker gibi hizmet eder. Tehditlere boyun eğmeden korkusuzca Nur sohbetlerine koşar. Gün gelir küheylan çatlar, dizlerinin bağı çözülür. Allah’tan  başkasına boyun eğmeyen Musa, Azrail’e başını uzatır. İhtimal ki Bediüzzaman, rüyalardan sonra ruha da kadem basmıştır. Artık terhis olma zamanıdır. Merdane ölüme gülümser, vatan-ı aslisi olan ahiret ülkesine hicret eder. (1998)

Dünya kırkkapılı bir handır. Denizli, Akhan’dan Üstada yol çıkar. Musa, Akhan toprağına yatar. Güzel bir ticaret yapmış olmanın huzuruyla ebedî uykuya dalar.

Okunma Sayısı: 3945
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    17.4.2019 14:42:20

    Allah razı olsun.Hissederek yaşar gibi yazmak ne hoş.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı