Asıl medrese tahsilini, Erzurum’a bağlı Doğubeyazıd kasabasında, üç aylık bir sürede doksan cilt kitabı ezberleyerek yapar.
Şeyh Muhammed Celâli Efendi’den o günün şartları içinde icazetini alır. Gittiği her yerde münazaralara katılır. Muhatap olduğu bütün ilim erbabını geride bırakarak, marifetullahta terakkînin zirvesine tırmanır. Müsbet ilimleri tahsilde temayüz eder.
Paşaların, beylerin, ağaların meclislerinde bulunur. İlmî ehliyetinden dolayı hürmete, saygıya şâyân bulunur.
Bütün bu faaliyetler içinde Said Nursî, bölgenin sosyo-ekonomik durumunu tahlil, hastalıkları teşhis eder, çareler gösterir.
Toplumun üç büyük düşmanını ‘cehalet, zaruret ve ihtilâf’ olarak tesbit eden Bediüzzaman Said Nursî, bu üç düşmana karşı ‘sanat, marifet ve ittifak’ silahıyla cihad edilmesi gerektiğini beyan eder.
Bir gazetede, İngiliz Müstemlekât Nazırı Gladistone’un “Bu Kur’ân Müslümanların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız veya Müslümanları ondan soğutmalıyız” beyânlarını okur. Bunun üzerine ruhunda uyanan müthiş feveran ve gayretle “Ben de Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim” diye kükrer.