Geçenlerde bir hemşehrim çok ilginç bir hatırasını anlatmıştı.
Seneler önce Almanya’da tanıştığı bir arkadaşını İstanbul’da gezdirirken, tarihî san’at eserleri karşısında çok hayranlık duyduğunu ve şaşkınlık geçirdiğini görür. Ayrıca, muhatap olduğu sorularına da –tatminkâr olmasa da- cevap vermekte oldukça zorlanır. Hatta bazılarına da cevap veremez!
Yine bir gün Beyazıt’ta gezerken İstanbul Üniversitesi kampüsünün ana giriş kapısının üzerinde yazılı Fetih Sûresi’nin “Muhakkak ki biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik” mealindeki 1. âyeti dikkatini çeker. Sonra dönüp arkadaşına sorar; “Buraya ne yazıyor, biliyor musun?” Arkadaşı mahcup bir şekilde “Maalesef, bilmiyorum” diye cevap verir!
O ise bu defa şöyle bir soru sorar:
“Bu nasıl bir şey, bu kapıdan girenler, bu yazıyı bilmiyor; bu yazıyı bilenler ise bu kapıdan giremiyor!”
Çok yerinde bir tesbitte bulunan bu meraklı Alman turist ne bilsin ki, bin yıl Kur’ân’ın ve İslâm’ın bayraktarlığını yapmış şanlı bir ecdadın torunlarına bir zamanlar Kur’ân-ı Kerîm’in okunması ve öğretilmesi bile yasak edilmişti! Öyle ki, bir günde yapılan alfabe değişikliğiyle de bütün bir millet –hatta Ordinaryüs Profesör seviyesindeki âlimler bile –okuma yazma bilmeyen ümmi– durumuna düşürülmüştü! Uzun yıllar devam eden bu yasak kalktıktan sonra da Kur’ân-ı Kerîm –İmam Hatip okulları dışında- devlet okullarında okutulmamıştır. Ancak, halkımızın kendi hususî çabalarıyla –illegal bir şekilde- okutulagelmiştir. Bu ise, düzenin bir lütfu değil, milletin Kur’ân-ı Kerîm’e gerçek manada sahip çıkıp, ısrarlı çabaları sayesinde olmuştur. Son iki senede okullara seçmeli Kur’ân-ı Kerîm dersi konmuş ise de kâfi derecede eleman ve altyapısı olmadığı için sadra şifa olmamıştır!
ASIL YAPILMASI GEREKEN NEDİR?
Asıl mesele, 5+3 veya 4+4+4 filan değil. Asıl mesele, 90 yıla yakın bir zamandan beri tepeden inme dayatmalı olarak uygulanan –tekelci- temel eğitim politikasıdır. Dinden, ahlâktan ve maneviyattan tamamen soyutlanmış olan bu temel eğitim politikası, bu güne kadar yapılan birçok düzenlemeyle militarist bir yapıya büründürülerek ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Bu eğitim sistemi sanki halkımızın en kuvvetli millî ve manevî bağlarından olan kültürümüzü yozlaştırmak için tatbik edilegelmiştir. Bu gün gelinen ve başta okullar olarak, toplumun her kesiminde görülen vahim manzaraların yegâne sebebi, sahip olduğumuz bin yıllık temel değerlerimizden uzaklaştırılmamız değil midir?
Bunun da biricik çaresi, toplum olarak temel değerlerimize ve gerçek millî kültürümüze sahip çıkıp, aslımıza dönmemizdir. Başka yolu yoktur!..