"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Ayasofya hâtırası

Naci TEPİR
18 Temmuz 2020, Cumartesi
Bundan yedi sene önce, 5 Temmuz 2013 Cuma günü Trabzon’da idim.

O gün, 52 yıllık bir aradan sonra müzeden tekrar camiye çevrilen Trabzon Ayasofya Câmii’nde ¹ ilk Cuma Namazı’nı kıldık. Fethin yadigârı bu tarihî mâbede büyük âlâka gösteren halk, câminin içini ve bahçesini doldurmuştu. Âdeta bir bayram havası yaşanıyordu. Böylece gasp edilmiş bir hak iade edilmiş oluyordu. Çünkü bu câmi, İstanbul’daki Büyük Ayasofya gibi, Hz. Fatih Sultan Mehmed’in bir vakfiyesi idi. Herhangi bir vakfın gayesi dışında tasarrufu ise, hukuken mümkün değildir. Husûsiyle Hz. Fatih’in her iki Ayasofya hakkında “Kim bu camii değiştirirse, Allah’ın (cc) ve meleklerin lâneti üzerine olsun” diye bedduâsı vardır.

Câmi hakkının iade edilmesine çok sevinen halkımız hissiyatını şöyle ifade ediyordu: “Buna samimî olarak sebep olanlardan, gayret gösterenlerden Allah (cc) râzı olsun. İnşaallah İstanbul’daki Büyük Ayasofya da bir gün câmi olarak ibadete açılır!”

Aslında İstanbul’daki Büyük Ayasofya’nın Hünkâr mahfili, 8 Ağustos 1980’de, ibadete açılmış ve minarelerinden ezan-ı Muhammedi (asm) okunmaya başlamıştı bile. Bu da o zamanki Başbakan rahmetli Süleyman Demirel’in usta ve samimî gayretleriyle -yargıya falan gitmeden– birçok engellere rağmen başarılmıştır.

HER İKİ AYASOFYA’NIN MÜZEYE ÇEVRİLMESİ

Yaklaşık beş asır cami olarak hizmet veren her iki Ayasofya, niçin müzeye çevrildi? Bu tarzdaki bir tatbikat kimlerin arzusuydu ve ne mânâya geliyordu? Yoksa, İslâmın ezeli düşmanlarının asırlarca birikmiş kin ve intikam  duygularının bir tezahürü müydü? Peki, bunun gibi tatbikatların, korsan devlet İsrail’in Filistin’de ve bilhassa Kudüs’te gerçekleştirmek istediği “İslâm’ın sembollerini yok etmek” çabalarından farkı var mı?

Ayasofya’yı müzeye çeviren zihniyet, lâikliği temelde dinsizlik, hattâ koyu bir İslâm düşmanlığı olarak algılayan zihniyettir. İktidarı zamanında Kur’ân’ı yasaklayan, camileri depo ve ahır yapan ve daha birçok din dışı tatbikatlarda bulunan zihniyettir.

Bir asra yakın ömrünü bu zihniyetle mücadele ederek geçiren Büyük Âlim ve Müceddit Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri (ra), bu zihniyeti ve icraatını şöyle tarif eder:

“Kur’ân’a karşı mürtedane (inkârcılıkla), anudâne inatla) mücadele eden;

“İstibdad-ı mutlaka (katı diktatörlüğe) Cumhuriyet namını vermekle,

“İrtidad-ı mutlak’ı (katı inkârcılığı) rejim altına almakla,

“Sefahet-i mutlaka’ya (gayrimeşrû eğlencelere) medeniyet namını takmakla,

“Cebr-i keyfi-i küfriye (inkârcılığın keyfi dayatmalarına) Kanun namını vermekle; hem bizi perişan, hem Hükümeti iğfal, hem Adliye’yi bizimle mânâsız meşgul eylediler!” ²

“Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur’ân ve Cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve antika bir yadigârı olan Ayasofya Camii’ni puthaneye ve Meşihat (Din ilimleri) dairesini kızların lisesine çeviren….” 3

Yalnız bu değişikliklerle yetinmeyip, bilumum resmî binalardaki Osmanlı’ya ait sembol, işaret ve âlâmet-i farikaların tahrip edilmesi cihetine gidilmiştir. Hattâ bu hususu meşrûlaştırmak için kanun bile çıkarılmıştı. 4

Onun içindir ki, bu zihniyeti halk hiçbir zaman serbest iradesiyle iktidar yapmamıştır. Hep hile ile, darbe ile, yani zorbalıkla iktidar olmaya çalışmıştır. Esasen Balyozcuları, Ergenekoncuları, anarşistleri, darbeci eşkiyaları yetiştiren ve kendi halkını Müslüman olduğu için potansiyel suçlu gören, aynı zamanda halkıyla kavgalı bir devlet siyaseti yürüten bu zihniyet değil mi?!

Netice-i kelâm, asıl olarak Büyük Ayasofya’yı, 86 yıldan beri devam eden, din ve mâneviyat düşmanlarını memnun etmekten başka hiçbir faydası(!) olmayan bu atıl halinden kurtarıp, câmi olarak ibadete açılması, tarihi büyük bir hatânın düzeltilmesidir!

Hülâsa halkımız ve bütün İslâm Dünyası büyük bir sevince müstağrak olmuştur!

Haza min fazlı Rabbi!.

Dipnotlar:

1- Trabzon Ayasofya Mahallesi’ndeki câmi, Rum Pontus Devleti krallarından 1. Manuel Komnenos zamanında (1238-1263) inşa edildi. Fatih Sultan Mehmed’in 1461’de Trabzon’u fethinin ardından câmiye çevrilen ve vakıf eseri olarak kayda geçen câmi, 1. Dünya Savaşı yıllarında sırasıyla depo, hastane ve câmi olarak kullanılmıştır. 1958 ile 1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburg Üniversitesi’nin iş birliğiyle restore edilen tarihi yapı, 1964’ten sonra müzeye çevrilmiş. 1868’lerde harabe iken, aynı tarihlerde Bursalı Rıza Efendi’nin teşvikiyle onarılmıştır.

2- Şuâlar, s. 329.

3- a.g.e., s. 335.

4- Osmanlı arma ve simgelerinin tahrip edilmesinin suç sayılmayacağı hakkında 28.05.1927 tarihli ve 1057 sayılı Kanun: “Türkiye Cumhûriyeti Dâhilinde Bulunan bi’l-Umûm Mebâni-i Resmiye ve Milliye (Resmî ve Millî Binalar) Üzerindeki Tuğrâ ve Medhiyelerin (övücü yazıların) Kaldırılmasının suç sayılmayacağı Hakkında Kanun.” (Bu da bir hukuk skandalı!)

Okunma Sayısı: 3220
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı