"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sâbiîn (Sâbiîler) arasındaki fark nedir?

Ömer Örtlek
15 Nisan 2020, Çarşamba 00:03
Sâbiîn (Sabiîler) kelimesi Arapça’da “sabaa, yesbeu ve subuan” filinden gelmektedir.

Kelime çoğul olup, ismi-i faildir. İsm-i fail ise, fiilden türeyen ve işi yapanı gösteren isim türünden kelimelerdir. Sâbiîn’in kelime anlamı “çıkmak, görünmek, birinden diğerine geçmek ve hücum etmek” anlamlarına gelmektedir. 1 Aynı zamanda “Sabaa” kökü “bir dinden çıkıp başka bir dine girme” manasındadır. 2 Diğer taraftan Sâbiîn ikiye ayrılmaktadır. Birincisi “eski dinini bırakıp yeni bir dine girenlere” denir. İkincisi de “yıldıza tapanlardır.” 3 Yıldıza tapan ikinci kısım Sâbiîn ise, tarihte daha çok batı İran, Bağdat (eski Babil), Ürdün, Filistin ve Harran’da yaşadıkları bilinmektedir. 4 Hatta Abbasi Halifesi Me’mun (813-833) döneminde Harranlılar, tehditlerden kurtulmak ve hayatta kalabilmek için kendilerini Sabiîn olarak tanımlamışlardır. 5

Sâbiîn’in bir bölümü tek Allah inancına sahipken, diğer bölümünün yıldıza tapması ise, tarih boyunca Müslümanlar arasında her iki Sâbiîn kolunu ayırmada karışıklıklara yol açmıştır. Bu karışıklığı giderebilmek adına hem yukarıda kısaca izah edilen Sâbiîn kelimesinin anlamına dikkat edilmelidir. Hem de İslâm tarihinde kelimenin nasıl kullanıldığı da önem arz etmektedir.

İslâm tarihinden örnek vermek gerekirse, Kureyşli’ler, Mekke’nin putperestliğini kabul etmedikleri ve yeni bir din olan İslâm’a girdikleri için, Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) ile sahabelere “Sâbiîn” dedikleri kaynaklarda belirtiliyor. Ben-i Cezîme kabilesi Müslüman olduktan sonra, İslâm’a yani eski inancını bırakıp yeni bir dine girdiklerini “saba’na, saba’na” (döndük, din değiştirdik) şeklinde yüksek sesle duyurmuşlardı. Hz. Peygamber (asm) döneminde, İslâm’ı kabul edenlere, “dinini değiştirdi, Müslüman oldu” anlamındaki “kad sabee” de denilmekteydi. 6

Kur’ân-ı Kerîm’de, Sâbiîler’den üç farklı sûrede bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi Bakara Sûresi’nin 62. âyeti olup “Şüphesiz, inananlar ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîler’den (her bir grubun kendi şeriatında) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve Salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır (diye hükmetmiştir).” 7 İkinci olarak Hac Sûresi’nin 17. âyetinde “Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya, Allah kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah her şeye şahittir.” 8 Üçüncüsü ise, Mâide Sûresi’nin 69. âyetinde “Şüphesiz inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan (her bir grubun kendi şeriatında) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır (diye hükmedilmiştir).” 9

İslam âlimleri de Sâbiîn’i, ikiye ayırarak incelemişlerdir. Fahreddin-i Razî’ye göre, bunlardan ilki “Hz. İbrahim’in Hanif dinindeki tek Allah (Tevhid) inancında olanlardır. Yıldıza tapanlar ise ikinci Sâbiîn’dir.” 10 İbn-i Teymiye de, Minhacü’s Sünne isimli eserinde Bakara ve Hac Sûreleri’ndeki ilgili âyetlere geniş yer ayırarak Sâbiîn hakkında izahatta bulunmuştur. İbn-i Teymiye de Sâbiîn’i yukarıda belirtildiği üzere ikiye ayırmıştır. İbn-i Teymiye ayrıca, Hz. İbrahim dini inanışını takip eden Sâbiîn’i överken, yıldız inancında olanların ahiret gününde hesap vereceklerini kaydediyor. 11 Bunlara ek Farabi, İbn-i Hazm, İbnu’n Nedim, Ahmet bin Muhammed El-Feyyum, Ez-Zamahşeri, Mutahhar bin Tahir, İbnü’l Esir, Muhammed Hamidullah, Muhammed Hamdi Yazır gibi eski ve yeni dönemden vd. bütün ilim adamları Sâbiîn’i ikiye ayırmaktadırlar. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de eserlerinde “nücumperest Sâbiiyyun” 12 şeklinde bahsetmektedir.

Sâbiîn kelimesinin anlamı, İslâm tarihinde nasıl kullanıldığı, Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerin meali ve ilim adamlarının tanımları Sâbiîn’i ikiye bölmüştür. Şimdi buradaki ayrımın temelinde “Hz. İbrahim’in Hanif inancı üzere olan Sâbiîn’in, önce putlara taptıkları ve daha sonra Hz. İbrahim’in tek Allah inanışına yöneldikleri için, yani putperestlikten Tevhid’e (tek Allah’a) yöneldiklerinden dolayı, birinci gruptakilere Sâbiîn (eski dinini bırakıp yeni dine dönen) denilmektedir. Diğer taraftan Bağdat’ta yedi katlı Babil Kulesi’ni, inandıkları Süreyya (yedi yıldız) yıldızına yakınlaşmak için inşa edenlere, yani yıldıza tapanlara ise, Hz. İbrahim’in Hanif inancını bırakıp yıldıza (putlara) taptıklarından onlar için de Sâbiîn (eski dinini bırakıp yeni dine dönen) ifadesi kullanılmaktadır. Dolayısıyla her iki Sâbiîn arasındaki farkı bilmek, Müslümanlar arasındaki kafa karışıklığını da gidermiş olacaktır.

Dipnotlar:

1- Bekir Topaloğlu, “Yeni Kamus Arapça-Türkçe”, S. 74, İstanbul, 1966. 

2- Ebu Hayyan El-Endülüsi, “ Tefsiru Bahri’l Muhit”, C. 1, S. 241, Mısır, 1328. 

3- Louis Ma’luf, “El Müncid Fi’l Lügati’l ve’l Ulûmu”, Katolik Matbaası, Beyrut, 1956, s. 331 

4- Louis Ma’luf, “a.g.e.”; Şinasi Gündüz, “Sabiilik”, DİA, C. 35, S. 342, İstanbul, 2008. 

5- Şinasi Gündüz, “a.g.e.” 

6- İbn-i Kesir, Tefsiru’l Kur’âni’l Azim, C. 1, S. 104, Mısır, 1956; Ahmet İbn-i Hanbel, “Müsned”, C. 3, S. 492 ve C. 4, S. 341, Mısır, 1313, Et-Taberi, “Camiu’l Beyan”, C. 2, S. 146, Mısır, 1374. 

7- DİB, “Kur’ân-ı Kerîm Meali”, Bakara Sûresi, âyet 62, https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/bakara-suresi-2/ayet-62/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1, Erişim Tarihi: 20.03.2020 

8- DİB, “Kur’ân-ı Kerîm Meali”, Hac Sûresi, âyet 17, https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/hac-suresi-22/ayet-17/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1, Erişim Tarihi: 20.03.2020 

9- DİB, “Kur’ân-ı Kerim Meali”, Mâide Sûresi, âyet 69, https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/maide-suresi-5/ayet-69/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1, Erişim Tarihi: 20.03.2020 

10- Muhammed bin Abdülkerim Şehristani, “El-Milel Ve’n-Nihal”, S. 210-211, Bağdat, 1953.

11- İbn-i Teymiye, “Minhacü’s Sünne”, S. 58, 74, 93, 94, 97, 99. 

12- Bediüzzaman Said Nursî, “Asâ-yı Musâ”, s. 133; “Sözler”, 352-547, Temmuz 2004, İstanbul.

Okunma Sayısı: 4724
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zekeriyya

    15.4.2020 17:49:35

    Yazınızı okudum ve istifade ettim..Teşekkür ederim..

  • Nahit Topaloğlu

    15.4.2020 13:38:35

    Selamün Aleyküm, Ömer kardeşim, makalenizden çok müstefid oldum, Allah razı olsun. Bir hususu tensiblerinize arz etmek isterim: Sabiîn kelimesinin cemi ve ism-i fail olduğunu ifade ettikten sonra "Sâbiîn’in kelime anlamı 'çıkmak, görünmek, birinden diğerine geçmek ve hücum etmek' anlamlarına gelmektedir. " ifadesi uygun olmamış sanırım. Madem ism-i fâildir ve cemîdir, o zaman "çıkanlar, görünenler, birinden diğerine geçenler ve hücum edenler" şeklinde ma'nâlandırmak daha uygun olmaz mıydı? Hürmet ve muhabbetlerimle. Bâki selamlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı