İnsanı bu dünyada en çok üzen ölümlerdir. En çok korkutan da ölümdür. Ölüm bize hep uzak olsun isteriz.
Ama değişmez bir kanundur ki, her canlı vakti gelince ölür. Ölümün olamaması gibi tüm insanlığın fıtrî olan bu arzusu ve duası kabul olmuştur. Ahirette ölüm öldürülecektir. Ebu Said (ra) şöyle rivayet ediyor: "Kıyamet günü ölüm, beyaz bir koç şeklinde getirilip Cennet ve Cehennem ortasında durdurulur. Sonra insanların gözü önünde boğazlanır. Sevincinden ölen olsaydı o anda Cennet ehli sevincinden ölürdü. Eğer üzüntüsünden dolayı ölen olsaydı, Cehennem ehli kederden ölürdü." 1
Artık ölüm olmayacağı için, Cennet ehli, ebedî olarak Cennette kalacaktır. Bu çok büyük bir sevinçtir. Ölümün öldürülmesi, Cehennem ehli için ise sürekli bir azaptır. Onların üzüntüsü de bu yüzden olacaktır. Ölüm korkusuna "bir gün ölüm diye bir şey olmayacak" diye baktığımızda, bu defa Cehennem'e gitmekten korkarak ve Cehennem azabını netice veren günahlardan sakınarak yaşama gayretinde oluruz. Eğer iman olmasa, fani olmak insanı çok yıpratan ve üzen bir duygu. Sınırlı bir ömür ve sürekli yaşlanan, hastalanan bir vücutla dünyanın bitmeyen işlerine karşı mücadele etmek gerçekten çok zor. Bir de yakından ya da uzaktan sürekli gördüğümüz cenazeleri, savaşları, depremleri, selleri, salgın hastalıkları, trafik kazalarını, cinayetleri ve insanın başına gelen çeşitli acıları, haksızlıkları düşünürsek insan kalbi bu hayata dayanamaz. Bediüzzaman Hazretleri: “Eğer ahiret olmazsa, ölüm bir idam-ı ebedî, bir firak-ı lâyezalî olur. Bütün dostlardan ebedî bir ayrılıktır. Aklın ve kalbin tahammül edemeyeceği bir dehşettir.”2 diyor. Ahirete iman olmasa, insan ne ile tesellî bulabilir ve bu hayata nasıl tahammül edebilir? Bunun için Allah'a iman ve yaptığımız ibadetler, iyilikler, sadece bize Cennette karşılığı verilecek olan adına "sevap" dediğimiz ama şu an bir karşılık almadığımız fiiller değildir. İman insanı dünyanın zorluklarına karşı dirençli yapar. Ne için yaşadığını, nereye gideceğini bilen insan kolay kolay ruh darlığı, stres, kaygı, ölüm korkusu gibi psikolojik problemler yaşamaz. Her hâlükârda mutlu ve huzurludur.
İnsan, korkmak yerine ölümün hakikatini bilmeli ki, buradan kısa bir süre sonra gideceğini unutmasın, ona göre hazırlığını yapsın. Ölüm, insana hem acizliğini hem de değerini hatırlatır. Acizliğini, çünkü insan zayıftır, güçsüzdür, vücudu her dağılabilir yapıdadır, elinden bir şey gelmez. Çok değerlidir, çünkü bu kısa ve fânî ömrün her anı, ebedî bir hayatın tohumudur. Her yapılan iyilik, her sabır, her şükür; ebedî bir karşılığın habercisidir. Bu yüzden ölüm, korkulacak bir son değil, hazırlıklı olunması gereken bir geçiş ve yolculuktur. Ölümün hakikatini bilen bir insan, yaşadığı her günü kıymetli bilir. Boşa geçirmez. Kin tutmaz. Nefretle oyalanmaz. Her şeye kızmaz, olay çıkarmaz. Kavga etmez. Çünkü bilir ki zaman az, yol uzun, yük ağırdır. Bir gün ölüm de ölecek ama şu an en önemlisi biz bu hayatı nasıl yaşamış olarak o güne kavuşacağız?
Dipnotlar:
1-Buharî, Tefsir-i Sure: 19.
2-Sözler, 10. Söz.