Bir roman veya hikâyede yazar olayları anlatır. Anlatırken de uzun tasvirler yapar, olayın ne olduğunu okurken öğrenir okuyucu. Sinemada bu tarz tasvirler tarifler olamayacağı için diyaloglarla konu ilerler.
Bir karakter, hapisten çıkmıştır. Hapisteyken karısı boşanmıştır, çocuklarını bulmak istemektedir. Karakterin kendi kendine konuşarak bunu anlatması çok yapmacık bir yoldur. İzleyici bundan hoşlanmaz. Bu durumda senarist senaryoya oyunculardan birini anlatıcı olarak yerleştirebilir. Bu oyuncu önemli bir karakter olarak yer alır ve anlatarak oyunu ileriye taşır. Buna örnek olarak çok kişinin seyrettiği “Esaretin Bedeli” filminde, Morgan Freeman-”Red” karakterini verebilirim. Hikâyeyi dış ses olarak anlatır. Mahkûmların yaşadıklarını Tim Robbins tarafından oynanan Andy Dufresne’nin hayatını onun gözünden öğreniriz…
Bir radyo tiyatrosu dinlerken sadece sesleri dinleriz, diyaloglar ve sesler vardır. Kapı açılır veya kapanır. Fren sesi, saatin çalması, kırılan bir tabak... Bu sesler bizi oyunun içinde tutar. Konuşan karakterlerin boyunu, saç veya göz rengini merak etmeyiz. O sahneler istersek gözümüzün önünde canlanır. Aslında olan bir stüdyoda mikrofonların önünde ellerindeki metnin okunmasıdır. Biz verilen ses efektleriyle olayın nerede geçtiğini anlarız. Trende, otobüste, mutfakta... Onun için diyaloglar çok önemli bir yer tutar.
Sinemada durum görseldir. Nerede olduğunu görür izleyici. Fakat olayın detayını anlayabilmesi için diyaloglar burada da önemli bir yer tutar.
Bir radyo tiyatrosunda, tehlikeli bir yolda ellerini bırakarak bisiklet süren komşusunun küçük oğlunu komşusuna anlatmak isterken; “Osman Bey, küçük mavi gözlü, uzun saçlı oğlunuzu dün çift yönlü ana yolda ellerini bırakmış bir şekilde bisiklet sürerken gördüm. Süratli geçen arabaların arasında kendisi de hızlı bir şekilde bisikletini sürüyordu” demesi olayı detaylı bir şekilde anlattığını gösterir… Fakat uygun bir senaryo dili olamaz. Karakterler birbirleri ile konuşur, izleyiciye bir şey söylemek zorunda değildir.
Radyo tiyatrosundan örnek vermem, diyalogların ön plana çıktığı içindir. Diyalog yazarken sadece konuşma ile her detayı anlatmaya çalışmalıyız. Bunun için de çok okumak ve defalarca yazmak gerekir…
Görmek bir şeyin anlatılmasından daha kalıcı bir etki bırakır. Görülen hafızada daha çok yer kaplar. Sinemada göstermek diyalogla pekiştirilmelidir. Bir fırtına veya bir kavga sahnesini izleyici sadece seyretmek istemez. Bu sahneyi diyaloglar ile zevkle seyredilir hale getirmek gerekmektedir.