"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“İhtisas” ya da şu “uzman”laşma...

Orhan Ali YILMAZ
13 Ağustos 2022, Cumartesi
Fakülte yıllarında, bir derste, İslâm Ahlâk Felsefesi dersi hocamız İlhan Kutluer, bizlere şöylece bir sual tevcih etmişti:

“Tamam; İbn-i Sina, döneminin bütün ilimlerini tahsil etmişti; kabul ediyoruz.. Fakat İbn-i Sina, bu dönemde, yani, şimdi, bu zamanda gelmiş olsaydı, sadece Tıp İlmi’ni acaba bitirebilir miydi?!..” Gerekçesini de, “Çünkü; onun zamanında, ilimler ‘nüve’ hâlinde ve ‘emekleme’ döneminde idiler.. Şimdi, büyüyüp, her biri koca birer ağaç oldular…”

Hem de anlatılır.. Bizim, çiçeği burnunda, Veterinerlik bölümü doktora öğrencimiz, doktorasını yapmak için Almanya’ya gönderilir. Hâliyle, doktora hocası olan Alman profesör sorar, “Senin, doktora tez konun ne?” diye. O da büyük bir gururla, “Efendim, Çiftlik Hayvanları!” der. Alman hocası, kahkahayla gülmeye başlar ve epey bi’ güler.. Bizimkisi ise epey bi’ şaşırır, taaccüp eder ve ‘büyük bir dikkat, hem de merakla’ hemen sorar: “Hocam, neden güldünüz ve niçin bu kadar güldünüz?..” diye. O da, “Bak oğlum! Çünkü, ben 30 senedir, sadece ‘tavukları’ bitiremedim de, onun için.. Sana, bu tez konusunu kim verdi?..” der.

İbn-i Sina, tarih itibariyle, Avrupa’nın en seçkin üniversitelerinde yüzyıllar boyunca ders ve kaynak kitap olarak okutulan El-Kânûn Fittıb’ın ve Eşşifâ’nın müellifi.

Ama günümüzde Tıp İlmi, Genetik Tıp’tan Nükleer Tıbba, Çene Cerrahisi’nden Çocuk Diş Hekimliği (Pedodonti)ne, Psikiyatri’den Davranış Bilimleri’ne, Beyin Cerrahisi’nden Kalp Cerrahisi’ne, oradan yapay kalbe, karaciğer, böbrek, hatta yüz nakline varıncaya kadar yüzlerce dala, bölüme, ihtisas alanına ayrılmış durumda..

Üstad Hazretleri, Muhakemât’ında, konuyla ilgili, şu noktaya özellikle dikkatimizi çeker: “Bir şahıs çok fenlerde meleke sahibi ve mütehassıs olamaz.. Ancak ferîd (dâhi) bir adam, dört veya beş fenlerde mütehassıs olabilir..

Umûma el atmak, umûmu terk etmek demektir.. Bir fende meleke, o fennin sûret-i hakikiyesidir. Onunla temessül etmek gerektir. Zira, bir fende mütehassıs, ve malûmat-ı sâiresini mütemmime ve medet verici etmez ise, malûmat-ı perişanından bir sûret-i acîbe temessül edecektir..” Devamında ise “problemin çözümü”nü, “Çaresi odur ki: Bir fenni esas tutup, sâir malûmatını ‘avzen ve zenav’ gibi yapmaktır.” şekline formüle eder.

Yani, büyükçe bir göl, (ihtisas/uzmanlık alanı) ve onu besleyen küçük küçük ve pek çok akarsu kaynakları..

Problemin psikolojik arka plânı ile ilgili olarak da, şu gelen enfes tahlili yapar. “Sâni’-i Zülcelâl’in, hilkat-i âlemde cârî ve taksim-ül a’mâl kâidesinden akan kanun-u tekemmül ve terakkîde mündemiç olan rıza ve işaretinin imtisali farz iken, itaat tamam edilmemiştir.

Şöyle: Kâide-i taksim-ül a’mâli muktezi olan hikmet-i İlâhiye’nin, dest-i inâyetiyle beşerin mâhiyetinde ekmiş olduğu istidâdât ve müyûlatla, şeriat-ı hilkatin farzü’l kifâyesi hükmünde olan fünûn ve sanayiin edasına bir ‘emr-i manevî’ vermişken, sû-i istimalimiz ile, o istidattan tevellüt eden meyle kuvvet ve medet verici olan şevki, bu ‘hırs-ı kâzip’ ve şu ‘re’s-i riya’ olan ‘meyl-üt tefevvuk’ ile zâyı’ edip söndürdük..

Elbette, isyan eden, cehenneme müstehak olur..

Biz de, bu ‘hilkat’ denilen şeriat-ı fıtriyenin ‘evamirine’ imtisal edemediğimizden, ‘cehennem-i cehl’ ile ‘muazzep’ olduk.. Bu azaptan bizi kurtaracak, taksimü’l a’mâl (işbölümü/ihtisaslaşma) kanunuyla amel etmektir. Zira, seleflerimiz, taksim-ül a’mâlin ameli ile cinân-ı ulûma (ilim bahçelerine) dâhil olmuşlardır…”

Son cümleyi izah sadedinde ise Mektûbat’ında, konuyu şöylece tavzih eder, açıklar: “Her biri, kendi istidadına göre, câmia-i İslâmiyet’in kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i ciddiyetle çalıştı..

Bir kısmı, Hadîsler’in muhafazasına, bir kısmı Şeriât’ın muhafazasına, bir kısmı Hakâik-i İmaniye’nin muhafazasına, bir kısmı Kur’ân’ın muhafazasına çalıştı ve hâkeza..

Her bir taife ‘bir hizmete’ girdi.

Vezâif-i İslâmiyet’te ‘hummalı’ bir sûrette sa’yettiler..

Muhtelif renklerde çok ‘çiçekler’ açıldı..

Pek geniş olan âlem-i İslâmiyet’in aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri ‘gülistana’ çevirdi…”

Okunma Sayısı: 1366
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Orhan Ali YILMAZ

    13.8.2022 14:05:02

    Arif'e "işaret" yetermiş....

  • Ahmet Eren

    13.8.2022 08:51:44

    Orhan Bey bu ihtisaslaşma meselesini hizmetimiz noktasında da müzakere ihtiyaç var. Bunu da yazsanız iyi olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı