Bediüzzaman “Surelerin başlarındaki Huruf-u mukattaa, ilahi bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarları, ancak Hz. Muhammed Aleyhissalâtü vesselamdadır.”
“Şifrevari şu huruf-u mukattaanın zikri, Hz. Muhammed Aleyhissalâtü vesselamın fevkalade bir zekâya malik olduğuna işarettir ki: Muhammed (as), remizleri, imaları ve en gizli şeyleri sarih gibi telakki eder, anlar.” (İ. İcaz,s. 58)
Hem “ …, has abdine, onlarla bazı işareti gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı (anahtarı ) o abdi hastadır (özel kuldadır), hem onun veresesindedir (dikkat! burası önemli bir noktadır).” (Mektubat, s.555)
Müzikte toplam 7 nota vardır. Bu notalar sesleri simgeleyen işaretlerdir ve aynı zamanda sesin frekanslarıdır. Bütün besteler bu 7 notanın çeşitli dizilişleri ile yapılır. Buradan ruhun gıdası olan, çeşitli müzik türleri üretilir. Konfüçyüs, müzik için, gök ile yer arasındaki uyumdur der. Müzik, birlik oluşturan anlatımın matematiksel yoludur ve duyguları kısa yoldan ifadesidir. Müzik, aynı zamanda ruhsal ve duygusal hayat arasında bir arabulucudur.
Aynen müzik gibi, kâinatın nizamını kuran ve birliği sağlayan Kudret, bu birliğin notalarını yazmıştır. Bu notalara Huruf-u mukattaa denir. Bunlar Kur’an’ın sırları ve birer ilahi şifrelerdir. Bu şifrelerin anahtarını Allah Hz. Muhammed’e bildirmiştir, bu da onun ne kadar zeki olduğunu gösterir. Eski Arap edebiyatında bazı nesnelerin isimleri harflerle gösterilirdi. Bakıra Sad, dağa Kaf dendiği gibi, bu harflerde bunlar gibi büyük manalar ifade ederler. Allah, kâinatı, zamanı ve her şeyi yaratmıştır, o yarattıklarına bağlı olmadığına göre, Allah’ın yaratmasında zaman ve zemin mefhumu yoktur. Bizler, aynı anda bir şey yaparken, diğer şeyi başka bir zamanda yaparız. Aynı anda hem ekmek kesip, hem de elma soyamayız, bir sıraya koymamız lazım. İşte bazı insanlar kendi fiilleri ile Allah’ın yaratmasını kıyaslayıp, Allah sonra yapacak, henüz zamanı gelmedi, gelince Cennet ve Cehennem yaratılacak şeklinde sözler söylerler. Cennet de Cehennem de yaratılmış ve halı hazırda da mevcuttur. Resulullah, Cennet ve Cehennemi gördüm diyor, O diyorsa doğrudur, gördüm derse görmemesi mümkün mü?
Hava zerresi, ses, ışık, görüntü, çekme ve itme gibi kuvvetlerde görev aldığı halde, bu iletme işini birbirine aktararak yaparlar, renk ve her sesi, değiştirmeden iletirler, zamansız gibi aynı anda bunları yaparlar, bir iş diğer işe mani ol(a)maz.
Hava zerresi içinde, bu büyük âlemin küçük bir kopyası vardır. Nasıl ki harflerle sonsuz sayıda cümleler ve kelimeler yazıyorsak Bu büyük ve küçük âlem de bu şekilde birbiri içinde yazılıdır. Ya Sin harfleri içinde, Yasin Suresinin yazılması gibi. Bediüzzaman, “İşte evail-i suredeki Ta Sin, Elif Lam Mim, Ha Mim gibi huruf-u kudsiye-i şifriye-i İlahiye, hava zerratı içinde, zamansız münasebat-ı dakika-i hafiye tellerini ihtizaza getirecek birer düğüm ve birer düğme harfi olduklarını ve ferşten arşa manevî telsiz telefon muhaberat-ı kudsiyeyi îfa etmeleri, o şifre-i kudsiye-i İlahiyenin şe’nindendir ve vazifesidir ve gayet makuldür.” (Latif Nükteler)
Evet, havanın her bir zerresi ve bütün zerrattı telsiz telefon telgraflar gibi aktarı âlemde münteşir zerreler emirleri imtisal ettiklerini ve elektrik ve seyyalatı latife (akan latif maddeler) ahize ve nakilelik vazifesi (alıp verme)gibi sair vezaif i havaiyeden başka bir vazifesini bir hadsi katı ile belki müşahade ile ben kendim badem çiçeklerinde gördüm. ….. demek havanın ruyi zeminde çevik (çabuk) ve çalak (daimi çalışan) bir hizmetkarı olması ve ruyi zemindeki Rahman-ı Rahim’in misafirlerine hizmet ettiği gibi, o Rahmanın emirlerini tebliğ etmek için bütün zerrat’ı telsiz telefonun ahizeleri gibi emirber nefer hükmünde evamiri kudsiyeyi nebatat ve hayvanata tebliğ eder. Nefeslere yelpaze nüfusa nefes yani ab-ı hayat olan kanı tasfiye ve narı hayatı olan harareti garziyeyi işal (yakma) vazifesini yaptıktan sonra çıkıp ağızda hurufatın teşekkülüne medar olduğu gibi pek çok muntazam vazifeleri emri Kün Feye Kün ile icra eder.” (Lemalar, s. 650)
Sonuç olarak demek ki hava zerresi, bu kâinatın maddi âleminde ne vazife görüyorsa, Kur’ân’daki huruf-u mukattaa da, bu âlem ile âlem-i ahiret arasındaki bağlantıyı kuran, bu ilahi musikinin birer notası ve birer küçük temel taşıdır. Hava almazsak ölürüz, alınan bu hava kan yolu ile hücrelere gider orada besinleri yakarak vücut ısısını sağlar. Artıklar bir kısmı idrarla dışarı atılır, karbondioksit gazı akciğere gelir, oradan dışarı atılırken, o zerreler ses tellerini ihtizaza getirir ve kelime meyvelerini verir. Nasıl ki müzikten anlamayan insanlar için, notalar bir mana ifade etmiyorsa, aynı şekilde de Kur’ân’ın büyüklüğü ve mucizeliğini anlamayanlar için, huruf-u mukattaa bir mana ifade etmez. Bu konuda çok geniş ve doyurucu açıklama, Risale i Nur Külliyatı’nda, bilhassa İşaratü’l-İcaz ve Sözler kitabında mevcuttur.