Bediüzzaman Hazretleri, “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, ‘mana-yı harfî, mana-yı ismî, niyet, nazar’dır. Şöyle ki:
Cenab-ı Hakkın masivasına, yani kâinata mana-yı harfiyle ve Onun hesabına bakmak lâzımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.”1 der.
Mesela, bir çiçeğe bakınca “Ne güzel yaratılmış” dersek, “mana-yı harfiyle bakmış”, “Ne güzeldir” dersek, “mana-yı ismiyle” bakmış oluruz.
Demek ki, kâinata mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakan kişi “Bu çiçek ne güzeldir” derse, hem gafletini, hem cehaletini seslendiriyordur. Çünkü, çiçeğin güzelliği de, kokusu da kendinden ve kendisi için olmadığı gibi, çiçek varlığından da, güzelliğinden de, kokusundan da habersizdir. İşte bu bakış hatalı olduğu içindir ki, “mana-yı harfiyle” yani, sanata, sanatkâr hesabına bakmak gerekiyor.
Bir çiçeğe “mana-yı harfiyle” bakılırsa, “Yaratan ne güzel yaratmış, Sanatkârı ne güzel bir sanat eseri ortaya koymuş, ne güzel renk, ne güzel koku, ne güzel şekil vermiş” denilirse, çiçekte Mülevvin (Renk veren), Musavvir (Şekil veren), Mukaddir (Takdir buyuran), Adl (Dengeli, yerli yerinde yapan), Sani (Sanatlı yapan) gibi esma-i İlâhiye ile ma’rifet petekleri meydana gelir.
Bunun gibi her varlığa sanat-ı İlâhî olarak bakmak, onlarda tecellî eden İlâhî isimleri okumaya çalışmak, bizim bakışımızı ve düşüncemizi ibadete cevirdiği gibi, her varlığa kendi cisminin üstünde çok yüce bir mevki kazandırır.
Mana-yı ismiyle bakıldığında ise, bu bakışta Sanatkâr hesabına bakılmadığı için, her varlık sıradanlaşır, ancak cismi ve cirmi kadar olur, her hadise mânâsızlaşır abes olur, Sanatkâra ait bütün güzellikler ve kemalat gizlenerek varlığın kendisine verilmiş olur.
Üstad Hazretlerinin “öğrendim” dediği kelimelerden biri de “niyet”tir. Niyet ise; yaptığımız işlerde, taşıdığımız gayeyi ifade eder. Bizler yaptığımız işe göre değil; taşıdığımız niyete göre mükâfat görürüz.
Allah için yapılan bir yardım, büyük bir fazilet iken, “Ne cömerttir” denilsin diye yapılması halinde, rıza yerine riyaya girilmiş ve bu da sevabın günaha kalbolmasına sebep olmuş olur. Demek ki, niyet, manevî kazanç konusunda büyük bir sermayedir. Bu sermaye iyi kullanıldığı takdirde, ahiret adına büyük kârlar elde edilebilir.
Üstad Hazretlerinin “öğrendim” dediği diğer bir kelime olan “nazar” ise; çoğu zaman, bakış açısı ve akıl manasında da kullanılır. Bu hikmet dünyasında bize birçok şey sebepler eliyle veriliyor. Sebeplere tesir vermek ise cehaletten başka bir şey değildir. Mesela, bir kişi meyveyi ağacın, sebzeleri toprağın yaptığını söylelerse bu onun cehaletini gösterir. Fakat Cenab-ı Hakkın kelime-i kudreti olarak bakarsa, bu nazarla inceleyen kimsenin bütün bu bilgileri marifet-i İlâhiye olur.
Bunun içindir ki, Bediüzzaman Hazretleri “Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa, marifet-i İlâhiyedir” der.
Demek ki, bize bu dört kelimede verilmek istenen mesaj: Bütün bu varlık âlemindeki eserleri mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle değerlendirdip, onlara bu şekilde nazar etmeli ve her işimizde niyetimiz sadece Allah’ın rızasını kazanmak olmalı.
Dipnot:
1- Mesnevî-i Nuriye, Y.A.N., Lugatçeli-2022, s. 64