İnsanlık zulmet ve vahşet içinde yaşıyordu. İsa aleyhisselâm’dan sonra O (asm) bekleniyordu. Bir çok hatifler emarelerini ve ismini dahi bilmekte idiler.
Ne saraylarda ne de köşklerde dünyaya gelmişti.
Annesi, doğumundan sonra, babası önce vefat etmişlerdi. Bu ezeli bir hikmetin tecellisinden başka bir şey değildi. Süt annesinin kucağında büyümüş ve dedesinin himayesinde hayatını devam ettirmişti. Hazreti Hatice (ra) ile evlenmiş, çocukları Dünyanın en bahtiyar yavruları olmuştu. Doğduğu zaman konuşmuş, ”ümmeti, ümmeti” nidaları ile çevresindekileri şaşırtmıştı..
Hiçbir çocuğun halleri ona benzemiyordu. Adına ”Muhammedül Emin” (asm) diyorlardı. Mekke’nin en emin ve itimatlı insanı idi. Zaman zaman Hira Mağarası’na çekilir, derin tefekkürlere dalardı. Yine böyle bir gün, Allah elçisini gönderdi. “Oku” dedi, ”ben okuma bilmem” dedi. Sonra ”Rabbinin adı ile oku, o insanı bir kan pıhtısından yarattı” dedi.
Bu Rabbimizin inzal buyurduğu ilk âyeti idi. Kâinat o zaman velveleye verilmişti. Zulmet bitecek, Mekke’de doğan güneş âlemi aydınlatacaktı. İlk Müslüman hanımı olacaktı, daha son bunu, önce ona düşman, daha sonra ümmet olacak nice yiğitler olacaktı.
Zorlu ve çetin mücadeleler O’nun (asm) ve ümmetinin omuzunda idi. Allah tarafından bin mu’cizeler ile insanların nazarını Allah’a çeviriyordu. Çok geçmeden O’nun (asm) nuru Kâinatı ışıklandırmaya başlamıştı. Kıyamete kadar devam edecek bir dinin yüce kelâmı gönüllere taht kurdu. “Benden sonra bir Peygamber gelmeyecek, ama her asırda bir müceddid gönderilecek” demişti.
Öyle de oldu. Her asırda bir müceddid geldi, dinin ve Kur’ân’ın hakikatlerini zamanın idrakine göre açıkladılar. Sonra, son müceddid âleme teşrif etti. Şark yaylalarında, güneşin doğduğu taraftan gelerek, yazdığı risaleler ile âlemi aydınlattı.
Risale-i Nurlar ve Üstadımız kıyamete kadar bu manevî hizmeti devam ettirecekler inşallah.