Nur’un küçük kahramanlarından muallim Mustafa Sungur, hem Eflâni, hem Safranbolu, hem Kastamonu, hem İnebolu, hem Daday, hem Araç kardeşlerimizin namına bayram tebriki için yanımıza geldi. Biz de onu bir küçük Said olarak hem size, hem o kardeşlerimize maddî ve mânevî bayramlarını tebrik için gönderdik. Ve Emirdağı’nın Süleyman Rüşdü’sü olan Çalışkan Mehmed’i Sirâcü’n-Nur’u almak ve harice giden kitapları anlamak niyetiyle İstanbul’a gönderdik. Nurlar’ın muarızları, her cihetle mağlûp olduktan sonra, zâhiren bize hoş görünmeyen ve hakikaten Nurlar’a daha menfaatli bir plan takip ediyorlar. Güya Nurcular’ın tesanüdünü kırıp, bilinmeyecek bir tarzda bazı mühim erkânlarını başka yerlere gitmelerine sebebiyet veriyorlar. Halbuki onların gitmesiyle tesanüd kırılmadığı gibi, gideceği yerlerde lüzumları var. Ezcümle, Muharrem’i Tavas’a, Mustafa Osman’ı Karabük’e, Re’fet’i İstanbul’a gibi, bazı kardeşlerimizi dağıtmaya sebebiyet veriyorlar. Bu kardeşlerimiz de, onlara hissettirmeyerek, güya kendi ihtiyârlarıyla gidiyorlar. Hakikat ise, hiç ihsas edilmeyecek bir tarzda, tesanüde zarar niyetiyle öyle zemin ihzar ediliyor.
Hem bir planları da, onların usûlünce hapse müstehak olduğumuz halde hapsimize taraftar çıkmıyorlar, “Aman hapse girmesinler” diyorlar.
Sebebi: Birden Denizli hapsi bir Nur Medresesi olmasıyla, hem oradan başka hapishanelere gidenler oraları tenvire çalışmaları, gizli düşmanlarımızı bütün bütün şaşırttı, onun için hapisten çıkmamıza onlar da taraftar oldular. Hem adliyeler, Risale-i Nur’un hakkaniyetine karşı bir nevi teslimiyetle, istikbalde gelecek olan şiddetli itirazdan çekinmek için çekindiler, keyfî kanunların aleyhimizdeki hükümlerini nazara almadılar. Ve muannid bazı dinsizler, Nur’un hakikatine karşı mağlûp olup inadı terk ettiler. Gizli düşmanlar da, “Aman hapisten çıksınlar, yoksa hapishaneler Nur Medreseleri hükmüne geçecek” diye, üç kısım da müttefikan beraetimize taraftar çıktılar.
Bu da inayet-i İlâhiyenin Risale-i Nur’a verdiği bir keramettir ki, nasıl ki bu asrın en dehşetli üç büyük kumandanlarını korkutup harika bir tarzda, hem Mart Hâdisesinde Hareket Ordusunun Başkumandanı, hem İstanbul’un eski Harb-i Umûmî’deki istilâsındaki Hareket-i Milliye sırasında İstanbul’u istilâ eden dehşetli ecnebi kumandanı korkutup bize taarruz edememesi ve hem Ankara’da, divan-ı riyasetinde en dehşetli reisin hiddetini tarziyeye çevirmesi gibi, üç adliyenin de dokunaklı, şiddetli müdafaata karşı binler bahane tutabildikleri halde, hakperestane ve musalâhakârâne, ittifakla beraet kararını vermeleri, elbette Kur’ân’ın bir mu’cize-i mânevîsi olan Risale-i Nur’un bir kerametidir diye kat’î bu gece bir ihtar hissettim ve kaleme aldım. Fakat gayet müşevveş ve tashih ve ıslah edilmeden size gönderildi.
Emirdağ Lâhikası, 193. mektup, s. 289
LÛGATÇE:
inayet-i İlâhiye: Allah’ın yardımı.
muannid: İnatçı, ayak direyen.
muarız: Muhalefet eden, karşı çıkan, muhalif.
musalâhakârâne: Barışçı bir şekilde hareket edercesine, uzlaşırcasına.
müşevveş: Düzensiz, tertip edilmemiş.
Sirâcü’n-Nur: Risale-i Nur Külliyatı’ndan, içerisinde başlıca Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Şuâ, On Üçüncü, Yirmi Beşinci ve Yirmi Altıncı Lem’a, On Yedinci Mektub, Otuz Üçüncü Söz ile Denizli Müdafaasının bulunduğu bir mecmua.
tenvir: Nurlandırma; iman-ahlâk açısından aydınlatma, irşad etme.
tesanüd: Dayanışma, birbirine dayanma ve destek olma.