Hem mümkün olur mu ki, bu kâinatı bütün esmasının kemâlâtını ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garib ve ince sanatlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de, rehber bir muallim tayin etmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bu Kâinatın Sahibi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gaye ne olacağını müş’ir tılsım-ı muğlâkını, hem mevcudatın “Nereden? Nereye? Necisin?” üç suâl-i müşkülün muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bu güzel masnuat ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyatı ve arzuları ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, nev-i insanı şuurca kesrete mübtelâ, istidatça ubudiyet-i külliyeye müheyya suretinde yaratıp, muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?
Daha bunlar gibi çok vezaif-i nübüvvet var ki, her biri bir bürhan-ı kat’îdir ki, ulûhiyet risaletsiz olamaz.
Şimdi acaba âlemde Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan, beyan olunan evsaf ve vezaife, daha ehil ve daha câmi’ kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i risalete ve vazife-i tebliğe ondan daha elyak, daha evfak, hiç zaman göstermiş midir? Hayır, asla ve kat’a! Belki o, bütün resullerin seyyididir, bütün enbiyanın imamıdır, bütün asfiyanın serveridir, bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlûkatın ekmelidir, bütün mürşidlerin sultanıdır.
Evet, ehl-i tahkikatın ittifakıyla, şakk-ı kamer ve parmaklarından su akması gibi bine baliğ mu’cizatından, hadd ü hesaba gelmez delâil-i nübüvvetinden başka, Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir bahr-i hakaik ve kırk vecihle mu’cize olan mu’cize-i kübra güneş gibi risaletini göstermeye kâfidir. Başka risalelerde ve bilhassa Yirmi Beşinci Söz’de Kur’ân’ın kırka karîb vücuh-u i’câzından bahsettiğimizden burada kısa kesiyoruz.
Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 81
LÛGATÇE:
akreb: en yakın, daha yakın.
bürhan-ı kat’î: kesin delil.
esma: isimler.
kesret: çokluk.
marziyat: razı olunacak şeyler.
masnuat: sanatla yapılmış varlıklar.
mukarrebîn: Allah’a yakın olanlar.
müş’ir: haber veren, gösteren.
risalet: peygamberlik.
Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan, Allah.
tahavvülât: hâl değiştirmeler, hâlden hale girmeler.
tılsım-ı muğlâk: anlaşılması zor, kapalı, gizli sır.
ubudiyet-i külliye: bütün yaratıkların ibadetlerini içine alan kulluk.
ulûhiyet: ilâhlık.
vahdet: birliği.
vezaif-i nübüvvet: peygamberlik vazifeleri.
vücuh-u i’câz: mu’cizelik yönleri.
zîşuur: şuurlu, şuur sahibi.