Tire’den Raşit Örenel: “Bir insanın umuma açık ortamlarda kendisinin övülmesinden hoşnut olması hatta teşvik etmesi, kendinde olmayan fazilet ve muvaffakiyetleri sahiplenmesi durumu caiz midir?”
Toprak Saçın
Övülmekten hoşnut olmak tam bir felakettir, tam bir fecaattir, tam bir bataklıktır. Bu durumda olan bir arkadaşımız varsa, kurtulması için elimizden geliyorsa yardımcı olmamız daha doğru olur.
Nitekim Resulullah Efendimiz (asm):
"Şayet biriniz mutlaka arkadaşını övecekse, eğer söylediği gibi olduğuna da gerçekten inanıyorsa, ‘zannederim o şöyle iyidir’, ‘sanırım böyle iyidir’, desin. Esasen onu hesaba çekecek olan Allah'tır ve Allah'a karşı hiç kimse, kimseyi kesin olarak temize çıkaramaz" buyurdu.1
Adamın biri Hazret-i Osman’ı (ra) övmeye başlamıştı. Orada bulunan Hazret-i Mikdad da etrafından eline ne geçirdiyse adamın yüzüne atmaya başladı. Bunun üzerine Hazret-i Osman:
“Ne yapıyorsun?” dedi. Mikdad (ra).
“Resulullah Efendimiz (asm), ‘Sizi öven birisi olursa, yüzüne toprak saçın!’ buyurdu” dedi.2
Övülmenin Değeri Yoktur
Bu yük taşınmaz. Çünkü övülmenin hiçbir değeri yoktur. Ne kul katında, ne Allah katında. Kul değer vermez, çünkü mürailik, göstermelik hareketler kendini ele verir. Allah değer vermez. Çünkü bu davranışlar asıl değil, yalancı davranışlardır.
Kendisinin sahiplenmesi ve böyle yapmacık övgüler istemesi, kendinden olmayan fazilet ve muvaffakiyetleri kendindenmiş gibi göstermesi ise tam bir gaflet ve dalalet halidir.
Şeytanın istediği ruh hali budur. Şeytan bunu çok işletir. Ve insana daha vahim hatalar yaptırır. Tevbe kapısını ise iyice sıkı sıkıya kapatır.
Çünkü insan kendini “iyiyim” sanmaktadır. Günah varsa başkası üzerine atmaktadır. İyi olduğunu vehmeden insan neden tevbe etsin ki? Bir yalanın peşinde sürüklenir gider.
Dolayısıyla birisine “iyisin” demek aslında ona kötülük yapmaktır. İnsanı tevbeden alıkoyar. Mahşere geldiğinde elini boş bırakır.
Kötü olmayan insana “Kötüsün!” demek de doğru değildir şüphesiz. Dengeli olmak en iyisidir.
Kusurunu Görmek
Kendini beğenen, kendini iyi zanneden, kendi nefsinin kötülülerini görmeyen insan tevbe etmediği gibi, günahtan da kurtulamaz. Bediüzzaman’ı dinleyelim:
“Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir-tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, âdeta taksirattan takdis etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz tevil ile tevil ettirir. ‘Ve aynu’rrıda an külli aybin kelîle’ sırrıyla, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur.
“Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.”3
Dolayısıyla faziletli olan kendini faziletli bilmek değil, faziletini sorgulamaksızın kusurunu görmek ve kusurdan yüz çevirmektir.
Dipnotlar:
1- Buhârî, Şehâdât 16, Edeb 54; Müslim, Zühd 65.; Ebû Dâvûd, Edeb 9; İbni Mâce, Edeb 36
2- Müslim, Zühd 69.; Ebû Dâvûd, Edeb 9; Tirmizî, Zühd 55; İbni Mâce, Edeb 36
3 -Lem’alar, s. 173.