KÜRE-İ ARZ, EMİR TAHTINDA DEPRENİYOR
On Dördüncü Sözün Zeyli
“• Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. • Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. • Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. • O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. • Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir... (ilâ âhir)” [Zilzal Suresi: 1-5.]
Şu sure kat’iyen ifade ediyor ki, küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor, bazen de titriyor.
Manevî ve ehemmiyetli bir cânibden, şimdiki zelzele münasebetiyle altı yedi cüz’î suâle karşı, yine manevî ihtar yardımıyla cevapları kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç defa niyet ettimse de, izin verilmedi. Yalnız icmalen, kısacık yazılacak.
ZELZELENİN DEVAMINDAN GELEN KORKU AZABI NEDENDİR?
Birinci suâl: Bu büyük zelzelenin maddî musibetinden daha elîm, manevî bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve me’yusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selbederek, dehşetli bir azap vermesi nedendir?
Yine manevî cevap: Şöyle denildi ki: Ramazan-ı Şerifin teravih vaktinde, kemâl-i neş’e ve sürur ile, sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bazen kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i İslâmiyet’in her köşesinde câzibedarâne işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.
NEDEN BÎÇARE MÜSLÜMANLARIN BAŞINA GELİYOR?
İkinci suâl: Niçin gâvurların memleketlerinde bu semavî tokat başlarına gelmiyor, bu bîçare Müslümanlara iniyor?
Elcevap: Büyük hatalar ve cinayetler, tehir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler, tacil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binaen ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı a’zamı, mahkeme-i kübra-i haşre tehir edilerek, ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir.(HÂŞİYE)
HÂŞİYE: Hem Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kàbil-i nesih olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından zemin şimdilik onları bırakıp bunlara hiddet ediyor.
Sözler, On Dördüncü Sözün Zeyli, s. 198
LÛGATÇE:
cânibden: taraftan.
cinayet: ağır cezayı gerektiren suç.
cüz’î: küçük.
ehl-i küfür: Allah’ı inkâr edenler, Allah’ın varlığına inanmayanlar.
gayretullah: Cenab-ı Hakkın izzet ve azameti.
ihtar: hatırlatma; ikaz.
kàbil-i nesih: hükmünün ortadan kalkması mümkün.
kemâl-i neş’e ve sürur: tam bir neşe ve sevinç.
kısm-ı a’zam: büyük kısım.
küre-i arz: dünya; yer kabuğu.
mahkeme-i kübra-i haşir: kulların kıyametten sonra diriltilip, Allah’a hesap verecekleri mahkeme.
mensuh: nesholmuş, hükmü kalkmış.
me’yusiyet: ümitsizlik, üzüntü.
selbetmek: ortadan kaldırmak.
tacil: çabuklaştırma, öne alma.
tahtında: altında.
tehir: erteleme.
zelzele: deprem, yer sarsıntısı.