"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur ahiretimizi kurtarıyor

01 Nisan 2021, Perşembe 02:40
Risale-i Nur okuyucuları, Risale-i Nur’u doğru ve bütünlüklü şekilde okuyarak her nevi fitneden uzak kalmalı, dahası başka insanların da bu çeşit fitnelerden uzak kalmaları için –şahs-ı manevÎ- içinde, meşveret esasları dahilinde, yoğun çaba içerisinde olmalıdır.

RÖPORTAJ: Kübra Örnek Korkmaz
[email protected]

Bediüzzaman Said Nursî, musîbetlerin en birinci kaynağı olan imansızlığı ortadan kaldırarak, verdiği iman dersleriyle, toplumun yaralarına çareler sunuyor. Asrımızın ihtiyacına göre yazılmış ve her konuda Kur’ân eczahanesinden verdiği ilâçlarla çözüm sunan Risale-i Nur eserlerini öne sürüyor. 

Bu noktadaki düşüncelerini aktarmak üzere Prof. Dr. İlyas Üzüm ile görüştük. Manevî halâskâr olarak Risale-i Nur’u ele alacağız. 

- İçinde yaşadığımız çağda, dünya ve ahirette kurtuluşumuzu sağlayacak “iman”a ve ibadet bilince nasıl ulaşabiliriz?

Herhangi bir aidiyet ya da meşrep taassubu söz konusu olmaksızın, tamamıyla, hakikat adına ifade etmek gerekirse, günümüz insanı için bu konuda en sağlam ve en ideal kaynak Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur kelimenin tam anlamıyla “tahkiki iman” kaynağıdır. Müellif bunu şöyle ifade ediyor: “Esas olan iman-ı bilgayb cihetinde sırr-ı vahyin feyziyle burhânî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakka’l-yakîn derecesine gelen bir ilme’l-yakîn ile hakâik-i imaniyeyi tasdik etmektir ki Risale-i Nur’un temeli, ruhu hakikati… budur.” (Kastamonu Lâhikası,  12. Mektup). Görüldüğü gibi Risale-i Nur her şeyden evvel Kur’ân’a dayanıyor, Kur’ân’ın feyzinden kaynaklanıyor, daha sonra da bu çerçevede hem aklı, hem kalbi tatmin etmeyi esas alıyor. Zira iman “bilgi” cinsinden olmayıp, “kalbin tasdiki” yani onaylaması olduğu için Risale-i Nur bunu mantıkî deliller ve temellendirmelerle ortaya koyuyor. Daha basit ifade etmek gerekirse, Risale-i Nur başta Allah’a iman olmak üzere iman esaslarını, insanî donanımlarımızla fizikî âlemde gördüğümüz varlıklar ve olaylar üzerinden temellendiriyor. Meselâ Allah’ın “varlığını”, varlıkların düzenli, ölçülü ve sanatlı olarak var edilmeleri karşında aklen mutlaka bir “icad” edicinin bulunmasının zorunluluğundan, “birliğini”, âlemdeki muhteşem uyum ve ahenkten, “ilmini” kâinattaki “alimâne” fiillerden, “rahmet”ini mahlûkatın ihtiyacının karşılanmasındaki merhametkâr tablolardan, “cemâl”ini çiçeklerden galaksilere kadar her şeye yansıyan güzellikler üzerinden ispatlıyor. Dolayısıyla Risale-i Nur metot olarak kâinatı yani varlık âlemini bir kitap gibi okuyarak Kâtibinin varlığını ve özelliklerini aklın hiçbir şekilde itiraz edemeyeceği bir nitelikte ortaya koyuyor. 

- Diğer iman esasları…

Diğer iman esaslarını da aynı metodoloji ile temellendiriyor. Meselâ, kıyametten sonra dirilmeyi, birçok başka aklî delilin yanında, kışın –bir anlamda- ölmüş olan “arz”ın, baharda yeniden diriltilmesi üzerinden ispatlıyor. Risaleti yani peygamberliği, meselâ, “karıncaların emiri, arıların ya’subu bulunması” üzerinden zihne yakınlaştırıyor. Hz. Muhammed’in (asm) nübüvvetini, kâinattaki muhteşem güzelliğe dikkat çektikten sonra, “elbette bu güzelliğin kaynağını insanlara anlatacak ve O’na nasıl ubudiyet yapılacağını gösterecek bir rehbere ihtiyaç var” mealinde bir açıklama ile sunuyor.

- Yani Risale-i Nur iman hakikatlerini varlık düzleminde temellendirip açıklıyor, böyle mi anlamalıyız?

Evet, ama Risale-i Nur’un iman esaslarını ispatlamada takip ettiği tek yol bu değil. Müellifin de belirttiği üzere, Risale-i Nur iman konularını; a) Fizikî âlem, b) Vahiy ya da Kur’ân âyetleri, c) Resulullah’ın (asm) sünnetleri, d) İnsan fıtratı ve vicdanı olmak üzere dörtlü bir argüman ağı kurarak açıklıyor, bir bakıma ispat ediyor, diyebiliriz. Burada bir husus daha var, kendimce çok önemli gördüğüm. O da şu: Said Nursî insan olarak kendini merkeze koyup işaret edilen metodoloji çerçevesinde iman konularını tefekkür ediyor, tahkik ediyor, sonra da ulaştığı sonuçları paylaşıyor. Başka bir tabirle Said Nursî, okuduğu kitaplardan imana dair bilgiler aktarmıyor, Kur’ân’ın feyziyle kendi insanî duyguları ekseninde deneyimleyerek nefsini ikna ettiği, akıl ve kalbini tatmin ettiği hakikatleri sunuyor. Sonra da bu hakikatlerin kendi insanî ihtiyaçlarını karşıladığını, sorularına cevap verdiğini belirterek “kapıyı açık bıraktığını”, isteyen ya da kendisini muhtaç gören herkesin bundan faydalanabileceğini belirtiyor. 

- Bediüzzaman, imanı kazanmanın en kısa yolu olarak Risale-i Nur’u gösteriyor.  Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet, imanın kaynağı Kur’ân’dır. Kur’ân’a dayanan, Kur’ânî mesajlara samimiyetle kulak verip benimseyen herkes, -Allah’ın ihsanıyla- imanı elde eder. Ama işaret ettiğiniz gibi Risale-i Nur’un burada hususî bir durumu var. Kur’ân’ın ahir zaman insanına itikadî, amelî, ahlâkî hatta siyasî bir dersi ve tefsiri olan Risale-i Nur, imanı kazanmada büyük bir kolaylık vesilesi, büyük bir avantaj, büyük bir berat vesilesi olarak görünüyor, diyebiliriz. İçinde yaşadığımız dijital çağda, modernitenin etkisiyle insanlar büyük savrulmalar yaşayabiliyorlar. Özellikle eğitimli kesim pozitivist felsefenin tasallutu ile iman konularında derin şüpheler duyabiliyor. Risale-i Nur, sözünü ettiğimiz dörtlü argüman ağı ile bu tür şüpheleri yok ediyor. Diğer taraftan, meselâ, insanları Kur’ân ve sünnet ışığında irşad etmeye çalışan tasavvuf, çağın fen ve felsefeden gelen sorularını cevaplandırmıyor; kendi kadim geleneği içinde rehberlikte bulunuyor. İman hakikatlerine ulaşmak için bu rehberlik, seyr- i sülûk gibi aylarca hatta yıllarca devam eden bir süreci gerektirebiliyor. Oysa yine Said Nursî’nin “Beşinci Mektup”ta ifade ettiği gibi, bugün Risale-i Nur “Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kırk dakikada iman hakikatlerine ulaştıracak bir yol” açıyor; açtığı için buna lâkayt kalmak akıl kârı değildir. 

Şunu da ekleyelim ki, burada Said Nursî’nin dile getirdiği şey, nazarî bir husus olmayıp Risale-i Nur’a muhatap olan yüz binlerce, belki milyonlarca insanın şahitliği ile yaşanan ve yaşanmakta olan bir vakıadır. 

- Peki Risale-i Nur nasıl bir Kur’ân tefsiridir? Devamlı okumak ne kazandırıyor?

Risale-i Nur, Kur’ân’ı ilk sûresinden son sûresine kadar sırayla açıklayan bir tefsir değil, Kur’ân’ın ana mesajlarını yani “makâsıd-ı Kur’ân”ı esas alarak yapılan “manevî tefsir”dir. Böyle bir tefsiri devamlı okumak imanımızı güçlendirir, ibadet bilincimizi arttırır, ihlâsımıza kuvvet verir, muhtaç ve mahrum olanlara iman hizmetini ulaştırmak için şevkimizi ziyadeleştirir. Dünyamızı huzurlu kılar, ahiretimiz için –inşallah- kurtuluş beratımız olur…

- Ahirzaman fitnelerinden kurtulmak için Risale-i Nur büyük vazife üstleniyor. Bu hususta okuyuculara düşen görevler nelerdir?

Evet, Resulullah (asm) kendisi ahir zaman fitnelerinden Allah’a sığınmış, ümmetini de Allah’a sığınmaya dâvet etmiştir. Ahirzaman fitneleri küfür, şirk, dalâlet, riya, iftirak, deccaliyet-süfyaniyet gibi fitnelerdir. Risale-i Nur okuyucuları, Risale-i Nur’u doğru ve bütünlüklü şekilde okuyarak her nevî fitneden uzak kalmalı, dahası başka insanların da bu çeşit fitnelerden uzak kalmaları için –şahs-ı manevî- içinde, meşveret esasları dahilinde, yoğun çaba içerisinde olmalıdır.

- Bediüzzaman, Risale-i Nur’a ilişenlerin musîbete sebep olduklarını söylüyor. En büyük kalkan olarak da Risale-i Nur’u gösteriyor. Sizce “kurtuluş” nerede?

Risale-i Nur Kur’ân’ın malı olup onun mesajlarının yorum ve açıklamalarıdır. Ahirzaman insanına Allah’ın bir ihsanı ve lütfudur. Buna ilişmek dolaylı olarak Kur’ân’a ilişmek demektir. Kur’ân’a ilişilirse, sahib-i Kur’ân olan Allah, insanların elinden ihtiyarı almayacak şekilde yani perdeli olarak ilişenlere ilişir. Hikmeti nasıl ve ne kadar iktiza ediyorsa o oranda ilişir. Dolayısıyla bu tür musîbetlere karşı da “kalkan” rahmet vesilesi olan Kur’ân ve Kur’ân’ın “rahmet” ve “hikmet” eksenli tefsiri olan Risale-i Nur’dur. Kurtuluş da elbette “Kur’ân’dadır. Risale-i Nur da bizi Kur’ân hakikatleriyle buluşturan bir kaynak olması hasebiyle “kurtuluş vesilesidir”, denilebilir ve denilmelidir.

Okunma Sayısı: 2760
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı