"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kitaba çağırmak

Rukiye Anar
29 Aralık 2021, Çarşamba
Bu tabir bize hitab-ı İlâhiyi hatırlatıyor. Her şeyden önce kitap ezelden gelen ebede giden İlâhî bir hitaptır. Çünkü o ezel ve ebed Sahibinin kalem ile bildirdiği, kelâm ile indirdiği hakikatler manzûmesidir.

İnsanın ilk varoluşundan bu yana bütün insanlar Kitaba çağrılmıyor mu?

Peki çağıran kim? Her şeyin sahibi, yaratıcısı kendi hitabını duymaya, kitabını dinlemeye çağırıyor. 

İnsanoğlunun savaşı iki hitap, iki söz, iki, vaad arasında cereyan eder. Biri rahmanî hitap ve çağrı diğeri şeytanî ve nefsanî çağrı. İnsan fıtrat olarak iki sese, iki nefese de açık yaratılmış. 

Rahmanî hitap bize kitap (vahiy) yoluyla ve ilham yoluyla gelirken, şeytanî olan çağrının da iki kanalı var. Biri dürtü (iğvâ) ile diğeri içimizde nefis kaynaklı olan süfliyâttır.

İnsan bu iki sesin, iki nefesin arasında iki yolun ortasında bulunmakla birlikte her an, her gün, her adımda bu ikisinden birini tercih ile karşı karşıyadır. Biz hayatımızı şekillendirirken ve hayatımıza nizam verirken doğruyu bulmuşuzdur, hakkı hakikati öğrenmişizdir belki, ama iş burda bitmiyor, asıl burdan sonra başlıyor. Yâni tercihlerimizi ve seçimlerimizi kitaba göre mi ya da nefse göre mi yapıyoruz?

Hatırlıyalım İsrailoğulları ellerinde Tevrat gibi bir kitap varken niye saptılar? Çoğumuz Tevrat bozulduğu için diyecektir. Hayır, kitap bozulmadan önce dahi sapma vardı, zira kitaba yanlış mânâ vermek, farklı yorumlamak, kendi his ve hevesleri uğruna kitabı değiştirmek gibi inhiraflar içindeydiler. “İşine geldiğinde kitabın hükümlerine uyan, gelmediğinde yüz çevirenler.” (Nur 48-49)

Burada en önemli nokta ellerinde İlâhî kitap olsa dahi, gönülleri hakka kapalı, İlâhî nefese perdeli olanlar ikinci sese kulak verip şeytanın nefesini dinlediler, nefsin gizli igvâları onları aldattı. Öyle ki ellerindeki doğru yolu eğrilttiler, İlâhî hükümlere heveslerinin kapkara boyasını çaldılar. 

İslâm tarihinde de bunun bir çok örnekleri bulunmaktadır. Her işine dini kılıf uydurmak, dini kendi anlayışına göre yorumlamak, dinden gelir yolu edinmek, Allah’ın hükümlerini oraya buraya çekerek kendi çerçevesinden çıkarmak gibi hakkı eğip bükme hareketleri mevcuttur. 

Allah bizi, indirdiği şekliyle kitabına çağırıyor. Kitabı kendimize göre ya da dünya görüşümüze göre değil Cenab-ı Hakk’ın muradına göre anlamayı ve maksadına göre yaşamayı emrediyor. Bunun gibi Hz. Hüseyin’in (ra) kitaba çağırması ile Yezid anlayışının çağrısı arasında binler fark vardı. Birinde Kur’ân semâdan indiği şekliyle, Nebevî bir anlayış ve idrâk ile anlaşılırken hakkın hatırı üstün tutuluyordu.

Diğerinde kitap kendi yanlış anlayışına göre ele alınıyor, makam, mansıp aracı olarak kullanılıyordu.

Kur’ân’ın manevî saltanatı bu tür fâsık idareciler tarafından maddî saltanat vasıtası olarak görülüyor, insanlar iğfal ediliyordu. Din ve inanç ile maddî manevî gelir sağlayan, makam mevki devşiren, itibâr elde eden insanlar her zaman olmuştur. Ancak Allah böyle sakil, samimiyetsiz kimselerin amellerini boşa çıkarmıştır. 

Burada ferâset devreye giriyor. İlk önce kendi nefsimizi daimâ yoklamalıyız. Kulluk yaparken rıza-i İlâhiye dışında başka bir maksat giriyor mu? İçinde bulunduğumuz bir hizmet ortamı içinde beklenti, bir alkış, bir iltifat meylimiz var mı? Hakikatleri ne için okuyor ne için anlatıyoruz? Tekrar tekrar gözden geçirmeli insan nefsini. 

Gerçekten biz başta nefsimizi sonra etrafımızı kitabın hakikatine çağırıyor muyuz. “Kitaba dört elle sarılıp, onun içindeki hükümleri uygulamaya çalışan, namazı kılmaya devam eden salihlerin ecrini zayi etmeyiz.” (Araf 170)

Kitâba çağırmak, İlâhî bir dâvet olarak hem çağıran için hem çağrılan için dosdoğru olması gereken bir vazifedir. 

Hem Kur’ân hakkında Üstad Bediüzzaman ne güzel demiş: “Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşade. Güya her demde, her yerde taze nazil oluyor o Kelâm-ı Rahmanî.

İhtiyarlandıkça zaman, Kur’ân da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar o hitab-ı Yezdani.” (Kastamonu Lâhikası, Îcaz İle Beyan İ’câz-ı Kur’ân, s. 131)

Okunma Sayısı: 1415
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı